Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden davalıya ait ..parsel sayılı taşınmazın 3621 Sayılı Yasa gereği devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürerek, tapu iptal, elatmanın önlenmesi ile taşınmaz üzerindeki yapıların yıkımına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Davanın reddine dair verilen karar, Dairece; “... 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına göre somut olayda, tescilin dayanağı olan tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, ancak mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 16/06/2009 tarihli krokili raporda çekişmeli taşınmazın tamamının kıyıda kaldığı, dava tarihinde davacı hazinenin haklı olduğu anlaşıldığına ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekirken aksine yazılı düşüncelerle hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu ” gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptal, terkin, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkin olup, mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca işlem yapılarak 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükmü gereğince hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve karar 23.07.2011 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Öyleyse, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Bu durum karşısında işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre çözüme kavuşturulacağı açıktır. Öte yandan; çekişme konusu taşınmaza kadastro tespiti esnasında uygulanan 04.04.1974 tarih, 11 sıra nolu tapu kaydının hazinenin de taraf olduğu Edremit Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 1972/381 Esas, 1972/553 Karar sayılı tescil ilamı ile oluştuğu anlaşıldığına göre, öncelikle tescil ilamının dayanağı harita uygulanarak kapsamının saptanması ve belirlenen durumun krokiye yansıtılması, çekişmeli taşınmazın kroki kapsamında kalması halinde tecsil ilamının tarafı olan Hazineyi bağlayacağının düşünülmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümlerinin gözetilmesi suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.
Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 19.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.