Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11726 Esas 2012/386 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/11726
Karar No: 2012/386
Karar Tarihi: 19.01.2012

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11726 Esas 2012/386 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacılar, paydaşı oldukları zeytinlik vasıflı taşınmazların davalılar tarafından kullanıldığını ve ecrimisil ödenmesi gerektiğini iddia ederek dava açmıştır. Mahkeme, davalıların taşınmazları uzun süredir kullandıklarını kabul ederek elatmanın önlenmesi talebini kabul etmiş ancak ecrimisil isteğini kısmen kabul etmiştir. Temyiz incelemesi sonucu, paylı mülkiyet hükümleri uyarınca davaya bakılması gerektiği ve paydaşların harici bir taksim sözleşmesi veya özel bir parselasyon planının olup olmadığının incelenmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca, taşınmazların uzun süredir davacılar tarafından kullanıma verildiği ve zımni ariyet akdinin yapıldığı tespit edilmiştir. Bu nedenle, davalıların temyiz itirazları yerinde görülmüştür. Kanun maddeleri olarak, Türk Medeni Kanunu'nun 688. ve takip eden maddeleri, Borçlar Kanunu'nun 299. ve 304. maddeleri, Tapu Kanunu'nun 26. maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi gösterilmiştir.
1. Hukuk Dairesi         2011/11726 E.  ,  2012/386 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : KOÇARLI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 12/05/2011
    NUMARASI : 2004/247-2011/102

    Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
    Davacılar, miras bırakanları A. Y.."in paydaşı olduğu 287 ve 294 parsel sayılı zeytinlik vasıflı taşınmazların ezelden beri davalılar ve miras bırakanları tarafından bölüşülerek kullanıldığını, taşınmazlarla ilgili Kadastro Mahkemesindeki davanın uzun sürmesi sebebi ile haklarını arayamadıklarını ileri sürerek payları oranında elatmanın önlenmesine ve ecrimisile karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında ecrimisil istekleri yönünden dava dilekçelerini ıslah etmişlerdir.
    Bir kısım davalılar, paylarından fazla yer kullanmadıklarını, taşınmazlara yakın köyde oturan davacıların herhangi bir taleplerinin olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, davalı M. B."un çekişme konusu taşınmazlarda tasarrufunun bulunmadığı gerekçesi ile bu davalı yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden pay oranıda elatmanın önlenmesi talebinin kabulü ile ecrimisil isteklerinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Karar, davalı M. Ö. vekili, davalı İ. Ö. vekili, davalılar A.R., M. K., İ. Ç. vekili ile davalı A. Ö. mirasçıları vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Tarafların çekişme konusu taşınmazlarda paydaş oldukları, buna göre çekişmenin TMK"nın 688. ve takip eden maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümleri uygulamak suretiyle çözüme kavuşturulacağı açıktır.
    Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
    Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunu"nun 2l3, Tapu Kanunu"nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında Medeni Kanunu"nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
    O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, Medeni Kanunu"nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
    Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazların tamamının davalılar tarafından kullanıldığı saptandığına göre, elatmanın önlenmesi isteğinin kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Öyleyse davalıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
    Ancak; davalıların taşınmazları 50 yıl gibi uzunca bir süredir fasılasız olarak kullandıkları dosya kapsamıyla sabit olduğu gibi davacılarında kabulündedir. Bu süre zarfında davacılar tarafından davalılara bir ikaz veya ihtarda bulunulmadığına göre taşınmazın kullanımı bakımından Borçlar Kanununun 299. maddesi hükmü uyarınca zımni ve şifahi olan bir ariyet akdinin yapıldığı kabul edilmeli ve aynı yasanın 304. maddesi hükmü uyarınca dava açılmakla akdin fesedildiği düşünülmelidir. Bir başka ifadeyle; asıl davanın açıldığı tarihe kadar davalıların taşınmazları muvafakate dayanılmak suretiyle kullandıkları, dava açılmış olmakla muvafakatin geri alındığı şeklinde değerlendirilmelidir.
    O halde; asıl davanın açıldığı 20.10.2004 tarihinde muvafakatin geri alındığı gözetilerek birleşen davaların açıldığı tarihe kadar olan dönem için belirlenecek ecrimisilin hüküm altına alınması gerekirken değinilen husus gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
    Davalıların belirtilen sebeplerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK"nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı HUMK."un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara