Esas No: 2012/545
Karar No: 2012/321
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2012/545 Esas 2012/321 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KARABURUN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/11/2007
NUMARASI : 2007/84-2007/78
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalı adına kayıtlı olan . ada 1 (imarla..ada .) parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürerek, tapu kaydının iptaline ve taşınmazdaki binanın yıkımına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazda yapılan imar uygulamasının hatalı olduğu iddiasına dayalı olan davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini, hakemde çözüme kavuşturulamayacağını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Davanın görev nedeniyle reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece; “davadaki isteğin idari işleme yönelik olmayıp, kıyıda bulunan taşınmazla ilgili mülkiyet çekişmesine dayalı bulunduğu açıktır. Öyle ise, çekişmenin idari yargı yerinde değil adli yargı yerinde çözüme kavuşturulmasında zorunluluk vardır. Çekişmeli taşınmazın imar uygulaması ile oluşması da bu sonuca etkili değildir. Hal böyle olunca; işin esasına girilerek bir hüküm kurulması gerekirken yanılgılı gerekçeyle davanın görev yönünden reddine karar verilmesi doğru değildir” gerekçesiyle bozulması üzerine bozmaya uyularak mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali ve kayıt terkini ile yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda işlem yapılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamına göre; davacı Hazinenin davalı adına kayıtlı olan 14 ada 1 (imarla 275 ada 2) parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığından bahisle eldeki davayı açtığı, davada ileri sürülen iddianın ve savunmanın içeriğine göre; yanlar arasındaki uyuşmazlığın, "kıyı kenar çizgisinin" saptanmasından kaynaklandığı açıktır.
Bilindiği üzere; son kez yürürlüğe giren 362l Sayılı Kıyı Kanunu"nun "kıyı kenar çizgisini" belirleme yöntemine ilişkin 5. ve 9. maddeleri Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış; anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekle olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.ll.l997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna; ancak 362l sayılı Kıyı Kanunu"nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine" işaret edilmiştir.
Hal böyle olunca; öncelikle idare tarafından 362l sayılı Kanunun 9. maddesi hükmüne göre "kıyı kenar çizgisi" haritasının düzenlenip düzenlenmediği araştırılmalı, ondan sonra, üç jeolog veya Jeoloji mühendisi veya Yüksek mühendisinden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve Tapu Fen Memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı; harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı"nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda "kıyı kenar çizgisi" idarenin düzenlendiği harita ya değer verilerek saptanmalıdır. Harita düzenlenmediğinin yada düzenlenip de 28.11.1997 gün ve 5/3 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın, idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise, kıyı kenar çizgisi, bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan delil olarak yararlanılarak belli edilmeli belirlenen çizgi Tapu Fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıtılmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
Somut olaya gelince; dava konusu 14 ada 1 (imarla 275 ada 2) parsel sayılı taşınmazın yapılan uygulama sonucu elde edilen bilirkişi krokisinde 1 nolu kadastral parselin 28.11.1997 tarih, 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca belirlenen kıyı kenar çizgisine göre tanımı 3621 sayılı yasanın 4. maddesinde yapılan kıyıda kaldığı, anılan bu parselin imar uygulaması neticesinde zeminde 2 nolu imar parselinden farklı bir yerde bulunduğu, başka bir ifadeyle ayrı ayrı parseller oldukları izlenimi uyanmaktadır.
O halde, mahkemece, mahallinde yeniden uygulama yapılarak çekişmeye konu edilen 14 ada 1 sayılı kadastral parselin zemindeki yerinin tereddüte yer bırakmayacak şekilde hangi imar parselini oluşturduğunun tespit edilmesi, hakkında hüküm kurulan 2 nolu imar parseli olup olmadığının saptanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Diğer taraftan, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümlerinin de gözetilmesi gerektiği açıktır.
Davalının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 19.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.