Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/12579 Esas 2012/279 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/12579
Karar No: 2012/279
Karar Tarihi: 18.01.2012

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/12579 Esas 2012/279 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/12579 E.  ,  2012/279 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ANKARA 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
    TARİHİ : 08/12/2010
    NUMARASI : 2009/646-2010/477

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı N.. v.., kısıtlı N.."nin, hukuki ehliyete haiz olmadığını, davalı A.. tarafından kandırılarak kendisinden 50.000,00.-TL bedelli senet alındığını, bu senede dayalı olarak yapılan icra takibi sonucunda N."ye ait 37100 ada . parsel sayılı taşınmazdaki 1/6 payın cebri ihaleyle satışından davalı A.. adına tescil edildiğini; N.."nin ehliyetsiz olması ve kendisine hileyle senet düzenlettirilmesi nedeniyle çekişmeli taşınmazın davalı adına tescilin dayanağını teşkil eden icra takibinin ve takibe konu senedin geçersiz olduğunu ileri sürerek, Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2005/15950 esasında kayıtlı icra takip dosyasındaki borcun iptali ile çekişmeli taşınmazdaki 1/6 payın davacı N. adına tescili isteğinde bulunmuştur.
    Davalı A.., davacı N.."nin hukuki ehliyete haiz olduğunu, icra takibine konu senedin N.. tarafından alınan borca karşılık düzenlenip, verildiğini, kaldı ki, davacı tarafından önceden açılan menfi tespit davasının takipsiz bırakıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davacının aynı iddialarla önceden açtığı menfi tespit davasından feragat ettiği, ileri sürülen iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı borcun iptali ve tescil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davacının, aynı iddialarla önceden açtığı menfi tespit davasından feragat ettiği, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Dava dilekçesi içeriğinden, eldeki davada, vesayet altında bulunan kısıtlı davacı N.."nin, hukuki ehliyete haiz olmadığı, davalı A.. tarafından kandırılarak kendisinden 50.000,00.-TL bedelli senet alındığı, bu senede dayalı olarak yapılan icra takibi sonucunda N.."ye ait 37100 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 1/6 payın cebri ihaleyle satışından davalı A.. adına tescil edildiği, Niyazi" nin ehliyetsiz olması ve hile nedeniyle senet ve bu senede dayalı olarak yapılan icra takibinin geçersiz olduğu ileri sürülerek, Ankara 31. İcra Müdürlüğü"nün 2005/15950 esasında kayıtlı icra takip dosyasındaki borcun iptali ile çekişmeli taşınmazdaki 1/6 payın davacı N.. adına tescili isteğiyle eldeki davanın açıldığı sabittir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; kısıtlı davacı N.."nin, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin 15.5.2006 gün, 2006/ 257 - 453 esas-karar sayılı kararıyla TMK"nun 408. maddesi gereğince vesayet altına alındığı kendisine kızı C.."in vasi olarak atandığı; davacı N.."nin borçlu, davalı A.."in alacaklı olduğu 1.6.2005 tanzim tarihli, 50.000,00.-YTL. bedelli bonoya dayalı olarak yapılan Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2005/15950 esasında kayıtlı icra takibi sonucunda, N..adına kayıtlı 37100 ada 2 sayılı parseldeki 1/6 payın cebri ihale ile alacağına mahsuben davalı A.."e satışının yapıldığı, A.."in bir kısım payı üçüncü kişilere sattığı, üzerinde 20/291 payın kaldığı, taşınmazda kat irtifakı kurulmasıyla davalı A.. lehine 60/873 (20/291) arsa paylı 1 nolu bağımsız bölümün tescil edildiği, eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen nüfus kayıt örneği ve tebligat parçalarından ise, davacı N.."nin karar tarihinden sonra 10.3.2011 tarihinde öldüğü, kararın mirasçılarına tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.
    Öte yandan, davacı N..vasisi C.. tarafından, davalı A.. aleyhine 28.7.2006 tarihinde açılan menfi tespit davasında, Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2005/15950 esas sayılı icra takibine konu senedin geçersiz olduğu, N.."nin, hulus, saffet, yaşlılık ve okuma yazma bilmemesinden yararlanılarak hile ile boş senet olarak imzalatıldığı ileri sürülerek, bu senetten dolayı Niyazi"nin borçlu olmadığının tespiti istenmiş, vasi tarafından tayin edilen vekilin davadan feragat etmesi nedeniyle, Ankara 9.Asliye Hukuk Mahkemesinin, 12.12.2006 günlü 2006/313 esas, 481 karar sayılı kararıyla feragat nedeniyle menfi tespit davasının reddine karar verildiği ve kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği, ne varki, sözü edilen menfi tespit davasını açmak için, vasi tarafından vesayet makamından izin alınmadığı görülmektedir.
    Bu durumda, TMK"nun, 462/8. maddesi gereğince, vasinin, kısıtlı N..adına dava açabilmesi için vesayet makamından izin alınması gerekirken, vesayet makamından izin alınmadığına göre, usulü dairesinde açılmış ve yürütülmüş bir davadan söz edilemeyeceğinden, menfi tespit davasındaki feragat beyanına değer verilemeyeceği kuşkusuzdur.
    Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.
    O halde, davada, ehliyetsizlik hukuki sebebi yanında, hile hukuksal nedenine de dayanıldığına göre, hukuki ehliyetin kamu düzeni ile ilgili olması sebebiyle mahkemece kendiliğinden gözetilerek, önemine binaen öncelikle inceleme yapılması gerekeceği açıktır.
    Ne varki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bir araştırma yapılmış değildir.
    Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
    Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
    Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çoğu zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
    Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
    O halde; öncelikle davacı N.."nin hüküm tarihinden sonra öldüğü gözetilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, tarafların delilleri eksiksiz toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, davacı N.."nin icra takibine konu senedin düzenlendiği 01.06.2005 tarihinde ve yapılan icra takibi sırasında hukuki ehliyeti haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi,N.."nin ehliyetsiz olduğunun belirlenmesi halinde davanın kabulüne karar verilmesi, yok eğer, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise hile hukuksal nedenine dayalı istek yönünden gerekli araştırmanın yapılması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
    Davacı mirasçısı C.. vekilinin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara