Taraflar arasında görülen davada:
Davacı Hazine, davalı adına kayıtlı 34 sayılı parselin kıyıda kaldığını ileri sürerek tapusunun iptalini istemiştir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Davanın kabulüne ilişkin mahkeme kararı Dairece, 5841 S.Y. ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesi uyarınca hak düşürücü süreden davanın reddi gerektiğine değinilerek bozulmuş; mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
Karar davalı Hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi M. A..’in raporu okundu, düşüncesi alında. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava; 3621 Sayılı Yasa"dan kaynaklanan tapu iptali isteğine ilişkin olup; davanın kabulüne dair mahkame kararı Dairenin 25.03.2010 tarih 2858-3406 sayılı ilamıyla bozulmuş; mahkemece, bozmaya uyulmak suretiyle 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de, 5841 Sayılı Yasa"nın yürürlüğü döneminde karara bağlanan davada hak düşürücü sürenin değerlendirilmiş olması doğrudur. Ne var ki, anılan Yasa Anayasa Mahkemesi"nin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve kararın resmi gazetede yayımlanmasıyla iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında, 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin mahkeme kararının, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa"nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümese de, 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere, iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemiyeceği, ancak henüz devam eden uyuşmazlıkların iptal kapsamında bulunacağı açıktır.
O halde, Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin verilen kararın doğruluğundan söz edilemez. Zira, kamu düzeniyle ilgili bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Öte yandan, yargılama masraflarıyla ilgili olarak 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasa"nın 16. ve 17. maddeleriyle 3402 Sayılı Yasa"ya eklenen 36/A ve geçici 11. maddelerinde, “Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından açılan ve henüz infaz edilmemiş bulunan dava ve kararlarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dâhil yargılama gideri yükletilemeyeceği...” yönünde düzenlemeler getirilmiştir. Hal böyle olunca; işin esası hakkında, çekişme konusu taşınmazın Silivri Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.01.1957 tarih, 955/208 Esas, 957/3 karar sayılı tescil ilamına dayalı olarak tesis edilen ve 30.04.1959 tarih 100/99 sayılı sınırı ve miktarı düzeltilen tapu kaydı esas alınarak kadastroca davalının bayii adına tespit edilip çap kaydının oluştuğu, anılan miktar ve sınır düzeltilmesine ilişkin tescil ilamının, tarafı olan hazineyi bağlayacağı hususu da gözetilerek, 24.1.1957 tarih 1955/208 Esas 1957/3 sayılı ve 30.04.1959 tarih 100/99 sayılı kararların kapsamının keşfen belirlenmesi, bu kapsamın 28.11.1997 tarih, 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca saptanan kıyı kenar çizgisi içerisinde kalıp kalmadığının açıklığa kavuşturulması; yargılama masrafları yönünden de 6099 sayılı Yasa hükümlerinin dikkate alınması suretiyle uyuşmazlığın çözülebilmesi için karar bozulmalıdır. Hazinenin temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 S. HMK"nın geçici 3. maddesi yollamasıyla) HUMK."nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18.1.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.