Esas No: 2011/14818
Karar No: 2012/194
Karar Tarihi: 16.01.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/14818 Esas 2012/194 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : MARMARİS 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/03/2011
NUMARASI : 2011/93-2011/105
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalılara ait 108 ada, 94 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile terkinine, elatmanın önlenmesi ve yıkıma karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, idarece belirlenen kıyı kenar çizgisinin iptali için açılan davanın sonucunun beklenmesi gerektiğini, mülkiyet hakkının kadastroca belirlendiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece kısa karar gerekçeli karar çelişkisi nedeniyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulü ile .. ada, .. parsel sayılı taşınmazdan 29.31 m²’lik kısmının iptal ve terkinine, 6099 sayılı Yasanın 16. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Yasasının 36. maddesine eklenen36/A maddesi gereğince yargılama giderlerinin davacı Hazine üzerinde bırakılmasına, Hazine lehine avukatlık ücreti taktirine yer olmadığına karar verilmiştir.
Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, tapuda davalılar adına ½ payla kayıtlı olan çekişmeli ..el sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölümünün tapu kaydının iptali, tescil harici bırakılması, elatmanın önlenmesi, taşınmazda yer alan yapıların yıkılması isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, taşınmazın 29.31 m²’lik kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle tapunun iptaline, davalıların elatmalarının önlenmesine karar verilmiştir.
Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden; çekişmeli .. ada, .. parsel sayılı taşınmazın geldisi olan .. ada, . parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit çalışmaları sırasında Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı olduğundan malik hanesi boş bırakılmak suretiyle tespitinin yapıldığı, Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararı üzerine Marmaris Kadastro Mahkemesine intikal eden 1991/7 esasına kaydedilen davanın davacılarının T. A.. ve D.. A., birleşen davanın davacısının A..Y.., olduğu, Köy tüzelkişiliği ve Hazine aleyhine açıldığı, yapılan yargılama sonucunda; dava konusu 108 ada, 71 parsel sayılı taşınmazın satın almaya, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak yüzölçümünün 508.58 m² olarak düzeltilmesine, bilirkişi krokisinde (A) harfi ile gösterilen 10.80 m²’lik bölümün birleşen davanın davacısı A.Y. adına, (B) harfi ile gösterilen bölümün 497.78 m²’lik kısmının ½ payla D. Ay, ½ payının ise Turgut Ay adına tesciline karar verildiği, 01/08/1994 tarihli kararın derecattan geçerek 11/04/1996 tarihinde kesinleştiği, sonuç olarak dava konusu . ada, . parsel sayılı taşınmazın Marmaris Kadastro Mahkemesinin 01/08/1994 tarihli, 1991/7 esas, 1994/117 sayılı ve 11/04/1996 kesinleşme tarihli Hazinenin de taraf olduğu, ilam ile oluştuğu anlaşılmaktadır. Öncelikle tartışılması gereken hususun, 6100 sayılı HMK’nun 303. maddesinde (1086 sayılı HUMK."nun 237.maddesinde) düzenlenen “kesin hüküm oluşup oluşmadığı” noktasında toplandığı kuşkusuzdur.
Hemen belirtilmelidir ki; kesin hükümden sözedebilmesi diğer bir anlatımla yeni açılan bir davaya karşı o davanın daha önce kesin hükme bağlanmış olduğunun söylenebilmesi için her iki davanın taraflarının, dava konusunun ve dava sebebinin aynı olması gerekir. Bu unsurları taşıyan kesin bir hükmün bulunduğu hallerde aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanılarak ve aynı konuda yeni bir dava açılamaz; açılırsa bu dava dinlenemez, dava şartı yokluğundan reddedilir.
Somut olayda; davacı Hazine ile davalılar arasında görülüp kesinleşen Marmaris Kadastro Mahkemesinin 01.08.1994 tarih, 1991/7 Esas, 1994/117 sayılı karar nedeniyle davanın tarafları ve konusunda bir uyuşmazlık yoktur. Çekişme önceki dava ile eldeki bu davanın sebeplerinin ayniyet taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır.
Öğretide ve kararlık kazanmış yargısal uygulamada benimsendiği üzere kesin hüküm bakımından dava sebebi, hukuki sebep değil, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Davacı mahkemeye hukuki sebep bildirmek zorunda olmayıp, talebi yönünden haklı olduğunu tahmin ettiği vakıaları ileri sürmek durumundadır. Buna karşılık davacının bildirdiği bu vakıalara uygulanacak hukuk kuralını bulmak ve uygulamak başka bir anlatımla bu vakıaların hukuki niteliğini yani hukuki sebebini tayin etmek, 6100 sayılı HMK’nun 33 (HUMK’nun 76) maddesi uyarınca yasaları re"sen uygulamakla yükümlü olan hakime aittir.Bu bakımdan davacının bildirdiği hukuki sebep hakimi bağlamaz. Bağlayıcı olan ileri sürülen vakıalardır.
Hâkim, bağlı olduğu davanın gerçek sebebini oluşturan vakıalar üzerinde inceleme yapıp kararını vermek zorundadır. Bu koşullarda verilen hüküm, davada dayanılan dava sebebi bakımından kesin hüküm niteliğini kazanır. Aynı vakıalara dayanılarak ikinci bir dava açılırsa, iki davanın sebebi aynı olacağından, ikinci dava kesin hüküm nedeniyle reddedilir.
Somut olayda taraflar arasında Kadastro Mahkemesinde görülen ve kesin hükme bağlanan önceki davada; çekişmeli taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olmadığı, özel mülkiyete tabi olacağı, tarım arazisi niteliği taşıdığı saptanarak ve yüzölçümüde belirlenerek (497,78 m²) eldeki davanın davalıları adına tesciline karar verildiği, çap kaydının böylelikle tescil hükmüne dayalı olarak oluşturulduğu tartışmasızdır.Eldeki davada ise taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı iddia edilerek iptal istenilmiştir.
Kıyıların kamunun ortaklaşa yararlandığı yerlerden olması nedeniyle özel mülkiyete konu teşkil etmedikleri yani üst kavram kapsamında kazanılamayacak kamu malı devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu kuşkusuzdur. Bu durumda kesinleşen önceki dava ile eldeki bu dava bakımından ileri sürülen vakıaların dolayısı ile dava sebeplerinin aynı olduğu açıktır.
Hal böyle olunca; önceki dava sonucu verilip kesinleşen hükmün eldeki dava bakımından kesin hüküm oluşturduğu gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Açıklanan bu durum karşısında davacı hazinenin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.