Esas No: 2013/3523
Karar No: 2013/18504
Karar Tarihi: 24.12.2013
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2013/3523 Esas 2013/18504 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 24.12.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat.... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı, davalıdan aldığı 10.000,00 TL. borca karşılık borç ödendiğinde iade edilmek üzere dava konusu, 958 parsel sayılı taşınmazı 08/12/2010 tarihinde 3.350,00. TL bedelle davalıya satış yoluyla temlik ettiği borcunu ödemeye hazır olduğu halde davalının taşınmazı iade etmediğini, davalı ile aralarında ki sözleşmenin gabin sebebiyle geçersiz olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmış; davalı ise; davacıya ödünç para verdiğini, davacının, borcunu ödeyemeceğini bildirmesi üzerine aralarında yaptıkları sözlü anlaşma uyarınca, 15.000.-TL bedelle taşınmazı satın aldığını, 5.300.-TL. borç mahsup edildikten sonra kalan 9.700.-TL.nı davacıya ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Hemen belirtilmelidir ki, 1086 sayılı HUMK"nun 74. ve 76.maddelerine paralel düzenlemeler getiren 6100 sayılı HMK"nin 26. ve 33. maddelerine göre; olayları bildirmek ve ileri sürmek taraflara, bu kapsamda nitelemeyi yapmak ve belirlenecek hukuki tavsifle ilgili olarak tatbik edilecek kanun hükümlerini tesbit ve tayin ederek uygulamak hakime aittir.
Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davada, gabin hukuksal nedenine değil, inanç sözleşmesi hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan , onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
İnançlı işlemle, borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (Borçlar Kanunu"nun mad.81.,Türk Borçlar Kanunu"nun mad.97) İnanç sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse; teminat için temlik edilen şeyi “ ifa uğruna edim “ olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi; o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamıyacağı ise izahtan varestedir.
5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği; böyle bir belgenin yokluğu sebebiyle inançlı işlem iddiası kanıtlanamıyorsa, yazılı delil başlangıcı sayılacak nitelikteki bir olgunun varlığı halinde buna itibar edilmesi gerekeceği tartışmasızdır.
Mahkemece inançlı işlem iddiası bakımından bir araştırma yapılmamıştır.
Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, tarafların delillerinin eksiksiz toplanması toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek, eksik soruşturmayla yetinilmek suretiyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 24.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.