Esas No: 2013/3518
Karar No: 2013/18500
Karar Tarihi: 24.12.2013
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2013/3518 Esas 2013/18500 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL, TAZMİNAT
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil,tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 24.12.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilen vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal - tescil ve tazminat isteğine ilişkin olup, Mahkemece, temliklerin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının, mirasbırakanın, çekişme konusu taşınmazlarını mirasçıdan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak satış yoluyla davalılara temlik ettiğini, davalı ..."ın bir kısım taşınmazları dava dışı şirkete devrettiğini ileri sürerek, 19.10.2010 tarihinde eldeki davayı açtığı; davalıların ise, davacının bilgisi dahilinde satış işleminin yapıldığını, bölgede taşınmaz fiyatlarının artması nedeniyle kötüniyetli olarak davanın açıldığını, satış bedelinin peşin olarak ödendiğini, miras bırakanın, satış bedeli ile borçlarını ödediğini, tedavi giderlerini karşıladığını, miras bırakanın önce oğlu..."e satmak için teklifte bulunduğunu, onun kabul etmediğini, belirterek, davanın reddini savundukları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun 706., Borçlar Kanunu"nun 213. ve Tapu Kanunu"nun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; miras bırakan 1924 doğumlu ..."ın 17.1.2008 tarihinde öldüğü, davacı kızı ..., davalı oğlu ... ile dava dışı çocukları ve torunlarının mirasçı olarak kaldığı; davalı ..."ın ise oğlu..."ten olma torunu olduğu; miras bırakanın, çekişme konusu 805, 904 ve 905 parsel sayılı taşınmazlardaki payını davalı ..."e; 163, 269, 388, 402, 466, 468 ve 516 sayılı parsellerdeki payları ile 107 ada 10 parsel sayılı taşınmazın tamamını davalı ..."a 20.9.2004 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği; ..."ın da 269, 388, 402 ve 466 sayılı parsellerdeki payını 11.08 .2010 tarihinde dava dışı şirkete sattığı, davalıların, satış bedelini ödedikleri yönünde belge sunmadıkları gibi, miras bırakanın, satış bedeli ile borçlarını ödediğini, tedavi giderlerini karşıladığını savunmuş iselerde, tedavi giderleri ile borçların tutarı ve ödenmesi konusunda bir delil ibraz edilmediği, terekeden para çıkmadığı, taşınmazların akitte gösterilen satış bedelleri ile gerçek değerleri arasında aşırı fark bulunduğu; miras bırakanın, satış yapmaya ihtiyacı olduğu kabul edilse dahi birkaç parça taşınmazını gerçek değeri ile satmak suretiyle ihtiyacını karşılaması mümkün iken, içinde oturduğu ev dahil 11 parça taşınmazını düşük bedelle satmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu tartışmasızdır.
O hâlde, tüm bu olgular, yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın, dava konusu 107 ada 10 parsel sayılı taşınmazın tamamını diğer taşınmazlardaki paylarını mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalılara temlik ettiği sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 24.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.