Esas No: 2013/2266
Karar No: 2013/18488
Karar Tarihi: 24.12.2013
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2013/2266 Esas 2013/18488 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Yanlar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.12.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat gelmedi, temyiz edilen vekili Avukat ...geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal - tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkin olup, Mahkemece, temlikin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacıların, mirasbırakanları ...ın, çekişme konusu 852 parsel sayılı taşınmazdaki 12 nolu bağımsız bölümü, mirasçıdan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak satış yoluyla davalıya temlik ettiğini ileri sürerek 16. 09. 2011 tarihinde eldeki davayı açtıkları; davalının ise, miras bırakanın, satış bedeli ile borçlarını ödediğini belirterek, davanın reddini savunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun 706., Borçlar Kanunu"nun 213. ve Tapu Kanunu"nun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna nılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; mirasbırakan 1960 doğumlu ..."ın, 07.03.2010 tarihinde öldüğü, davacı eşi ...ile davacı kızı ..."ın mirasçı olarak kaldığı; mirasbırakanın, çekişme konusu 852 parsel sayılı taşınmazdaki 12 nolu bağımsız bölümü, 25.9.2008 tarihinde 19.000,00.-TL bedelle yeğeni olan davalı ..."a satış yoluyla temlik ettiği; taşınmazın, akit tarihi itibariyle belirlenen gerçek değeri olan 61.750,00.-TL"nın davalı tarafından mirasbırakana ödendiği kanıtlanamadığı gibi, mirasbırakanın, satış bedeli ile borçlarını ödediğine yönelik savunmanında, vergi dairesinde memur olan mirasbırakanın, ailesi ile birlikte ikâmet ettiği dava konusu taşınmazını satmasını gerektirir nitelikte borçların varlığı ve ödenmesi konusunda bir delilde ibraz edilmediği, öte yandan; taşınmazın, akitte gösterilen satış bedeli ile gerçek değeri arasında aşırı fark bulunduğu; mirasbırakanın ölümünden sonra dava konusu taşınmazda ikamet etmeye devam eden davacıların, taşınmazı boşaltmaları için davalının her hangi bir girişimde bulunmadığı, temlik tarihinden önce mirasbırakanın ailesi ile sorunları olduğu, eşi davacı ... tarafından mirasbırakan aleyhine başka kadınlarla ilişkisinin bulunduğu, kendisini tehdit ettiği ve evden kovduğu iddiasıyla açılan tedbir nafakasına ilişkin davanın, ... 1. Aile Mahkemesinin, 20.10.2006 tarihli, 2006/636-910 esas- karar sayılı kararıyla feragat nedeniyle reddedildiği, görülmektedir.
O halde, tüm bu olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın, dava konusu 852 parsel sayılı taşınmazdaki 12 nolu bağımsız bölümü, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalıya temlik ettiği sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde davanın reddine karar veriliş olması doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.