Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/18270 Esas 2022/3022 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
3. Ceza Dairesi
Esas No: 2021/18270
Karar No: 2022/3022
Karar Tarihi: 17.05.2022

Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/18270 Esas 2022/3022 Karar Sayılı İlamı

3. Ceza Dairesi         2021/18270 E.  ,  2022/3022 K.

    "İçtihat Metni"



    I-TALEP:
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23.09.2021 tarih ve 2021/95583 sayılı yazısı ile; terör örgütü propagandası yapmak suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 16.12.2019 tarihli ve 2019/155025 soruşturma, 2019/59991 esas, 2019/11687 sayılı iddianamesi ile açılan kamu davasının, şüpheli hakkında aynı suç nedeniyle daha önce kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğinden bahisle durmasına ilişkin Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.06.2020 tarihli ve 2020/19 esas, 2020/143 sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.07.2020 tarihli ve 2020/94 değişik iş sayılı kararı ile adı geçen şüpheli hakkındaki 16.12.2019 tarihli iddianamede yer alan suç ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karara konu suçun farklı olaylara ilişkin olduğu belirtilmek suretiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 29.09.2020 tarihli ve 2019/155025 soruşturma sayılı yazısı ile dosyanın Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesini takiben, bir önceki durma kararı gereğinin yerine getirilmediği ve kovuşturma şartının gerçekleşmediği gerekçesi ile kamu davasının durmasına ilişkin Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.01.2021 tarihli ve 2020/211 esas 2021/38 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
    Dosya kapsamına göre, sanık hakkında, inceleme konusu dosyadaki suçun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 26.03.2019 tarihli ve 2018/232412 soruşturma, 20219/34923 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına konu aynı suç olduğu gerekçesi ile kamu davasının durmasına dair kararlar verilmiş ise de,
    Şüpheli hakkında terör örgütü propagandası yapmak suçundan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2018/232412 sayılı dosyası kapsamında soruşturması yapılan eylemin, İdilcan Kültür Merkezi Dayanışma Yemeği etkinliği kapsamındaki 17.11.2018 tarihli eylem olduğu; inceleme konusu dosyadaki aynı nevi suçun ise adı geçen sanığa ait sosyal medya paylaşım içerikleri sebebiyle işlendiği iddia olunan 20.12.2016, 20.10.2018, 30.03.2018, 15.03.2017, 23.01.2015, 26.03.2014, 19.01.2014 ve 18.03.2016 tarihli eylemler olduğunun anlaşıldığı,
    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 223. maddesinin 8. fıkrasının 2. cümlesinde ise "... soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir." şeklinde düzenlemenin yer alması karşısında,

    Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 26.03.2019 tarihli ve 2018/232412 soruşturma, 20219/34923 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına konu suç ile anılan Cumhuriyet Başsavcılığın 16.12.2019 tarihli ve 2019/155025 soruşturma, 2019/59991 esas, 2019/11687 sayılı iddianamesi ile açılan kamu davasına konu suçun aynı neviden suç olmalarına rağmen değişik tarihlerdeki farklı eylemler oldukları bu nedenle de ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulmaları gerektiği cihetle, sanık hakkında açılan davaya devam olunarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde durma kararı verilmesinde isabet görülmemiştir.
    5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 26.07.2021 gün ve 94660652-105-06-3599-2021-KYB sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak Dairemize gönderilmiştir.
    II- OLAY :
    Facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde, 21.03.2019 tarihli açık kaynak araştırma formu ile 11.02.2013-19.02.2019 tarihleri arasında ekran görüntüleri alınarak tespiti yapılan herkese açık paylaşımlarında DHKP/C, BÖG, MLKP terör örgütünün propagandası yaptığı tespit edilen "durdane. Vural.9" url uzantılı, "..." isimli hesabın kullanıcısının kimlik ve ikamet bilgileri tespit edilen ... Keskin isimli şahıs olabileceğinin değerlendirmesi neticesinde tanzim olunan tahkikat evrakları, 02.09.2019 tarihli Ankara İl Jandarma Komutanlığının yazısı ekinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. İhbar yazısında kimlik numarası belirtilerek şahsın adının Durdane olarak belirtildiği görülmekte ise de kimlik paylaşım sisteminden temin edilen kayıtta adının Durdu olarak belirtildiği görülmüştür.
    Bahse konu ihbar evrakı, 19.09.2019 tarihli havale ile "2018/232412 soruşturma ve 2019/34923 karar" kapsamında değerlendirilmek üzere dosyasına havale edilmiştir. Terör Suçları Soruşturma Bürosunda görevli Cumhuriyet savcısının 25.09.2019 tarihli yazısı ile soruşturmaya kayıt edilmeden ihbar evrakı 2018/232412 sayılı soruşturmada, ihbarda adı geçen ... Keskin hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğinden delil olarak değerlendirilmek ve KYOK kararının kaldırılması talep edilip edilmeyeceği hususunda gereğinin takdiri için Cumhuriyet Başsavcılığı karar masasına gönderilmiştir. 25.09.2019 tarihli Başsavcılık yazısı ile de KYOK kararların kaldırılması taleplerinin soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcıları tarafından değerlendirileceği, soruşturmayı yürüten savcıların görevde olmamaları halinde suç türüne göre ilgili bürolarca değerlendirildiği bildirilmiştir. Süreçte ihbar evrakı, ilgili Cumhuriyet savcısına gönderilmesine müteakip, 2019/155025 soruşturmaya kaydedilmiştir.
    Bu kapsamda, yazışmalarda geçen ve süreçte celp edilen, karar başlığında; şüpheli sıfatı ile kimlik bilgilerine yer verildiği, suç tarihinin 17.11.2018 ve suç yerinin İdilcan Kültür Merkezi, Mamak olduğu; suç adının ise terör örgütü propagandası yapmak suçu olduğunun belirtildiği görülen; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 26.03.2019 tarih ve, 2019/232412 soruşturma, 2019/34923 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında sanık hakkında özetle; DHKP/C terör örgütü yapılanmalarından olan Halk Cephesi organizesinde 17.11.2018 tarihinde örgütün kültür yapılanması olan İdilcan

    Kültür Merkezinde "Dayanışma Yemeği" adı altında bir etkinlik düzenlendiği, söz konusu etkinliğe ait görüntülerin yer aldığı videonun sosyal medya üzerinden paylaşıldığı, ... isimli sosyal medya hesabından 17.11.2018 tarihinde yayınlanan videoda eylem görüntülerinin yer aldığı, etkinliğin terör örgütünün açık alan yapılanmalarının desteği ile işe geri dönmek için açlık grevi/oturma eylemi yaptığı tespit olunan şüpheli ...'ın tekrar işe alınmasının örgüt tarafından zafer olarak değerlendirilmesi ve bu kapsamda eleman kazanma ve motivasyon amaçlı yapılan eylemde, katılımcıların örgüt ile özdeşleşen bir marşı okudukları ve halay çektikleri yine aynı alanda hakkında DHKP/C silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası bulunan ... ile ilgili "direnç çiçeğimiz ..." ibareli yazının olduğu, olay yerinde bulunan şüpheliler hakkında terör örgütü propagandası yapma suçuyla ilgili olarak adli tahkikat başlatıldığı; her ne kadar şüpheliler hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan tahkikata başlanılmış ise de suçun yasal unsurları gözönüne alındığında, şarkı/marş içeriğinde cebir ve şiddet unsurları bulunsa da Yargıtay'ın belirtilen marşın tek başına terör örgütü propagandasını ihtiva etmediğine yönelik kararlarının bulunduğu, yine olay yerinde DHKP/C silahlı terör örgütüne üye olma suçundan hakkında dava bulunan ... isimli şahsın adının ve soyadının "Direnç Çiçeği ..." şeklinde yazı bulunsa da, bu hususun 3713 sayılı TMK'nın 7/2 ve 7/2 (b) maddelerindeki unsurları ihtiva etmediği, halay esnasında söylenen marşın, örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini övme, meşru gösterme veya bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme kastı ile söylendiğine yönelik olarak somut delillerin bulunmadığı anlaşıldığından, kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararının verildiği, soruşturmada sanığın şüpheli sıfatı ile ifadesinin alınmadığı ayrıca kararın adresine tebliğe gönderildiği fakat belirtilen adresten taşınması, adreste ikamet edenin imtina etmesi ve muhtarın da kayıtlarının bulunmadığını belirtmesi nedeni ile 13.05.2019 tarihinde iade edildiği görülmüştür.
    02.12.2019 tarihinde kollukta susma hakkını kullanan, 13.12.2019 tarihinde müdafii eşliğinde Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesinde de sosyal medya hesabı kullandığını ancak sorulan ... isimli sosyal medya hesabının kendisine ait olmadığını, hesabının çalınmış olabileceğini, hesabı sık kullanmadığını, paylaşımları hatırlamadığını, İrfan Ortakçı adlı şahsın ise akrabaları olduğunu beyan eden sanığın, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 16.12.2019 tarih, 2019/155025 soruşturma ve 2019/11687 nolu iddianamesi ile 19.01.2014, 26.03.2014, 23.01.2015, 18.03.2016, 20.12.2016, 15.03.2017, 30.03.2018, 20.10.2018 suç tarihlerinde, kullanmış olduğu "..." rumuzlu facebook sosyal medya hesabından, herkese açık yapmış olduğu paylaşımlar ile terör örgütü propagandası yapmak suçunu işlediğinden 3713 sayılı TMK'nın 7/2, 7/2 (b) (1) ve TCK'nın 43/1, 53/1 maddelerince cezalandırılması istenilmiştir.
    Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.01.2020 tarih, 2019/347 nolu kararı ile iddianamenin kabulüne karar verilmesine müteakip, mahkemenin 2020/19 esas sayılı dosyası ile sanık hakkında kovuşturmaya başlanmıştır.
    20.01.2020 tarihli tensipte; "sanığa müdafii görevlendirilmesi için Ankara Barosu Baronet sisteminden işlem yapılmasına" karar verilmiştir.


    17.03.2020 tarihli duruşma tutanağında, sanık hakkında CMK'nın 150. maddesi gereğince zorunlu müdafii gerektiğinden Ankara Barosu'na kayıtlı olan avukatın, müdafii olarak dava ve duruşmalara kabulüne karar verildiği, sanığa müdafii görevlendirilmesi için Ankara Barosu Baronet sisteminden işlem yapıldığının ve sanık müdafiinin mazeretinin kabul edildiğinin belirtildiği görülmüştür.
    Süreçte, Covid 19 tedbirleri nedeni ile HSK Genel Kurulunun, 30.03.2020 tarih ve 2020/51 sayılı kararı uyarınca duruşmaları ertelenen davada, mazeret dilekçeleri göndererek duruşmaya katılamayacağını, duruşma gün ve saatinin UYAP sisteminden öğrenilmesine karar verilerek ertelenmesini, sonraki duruşma gününde müvekkille beraber hazır olacağını bildiren görevlendirilen müdafiinin hazır bulunmadığı ancak; vekaletname aldığını ve ibraz edeceğini belirten, seçtiği bir başka müdafiinin hukuki yardımından yararlanarak sanık, 24.06.2020 tarihli duruşmada savunmasını yapmıştır. Bu celse zaptında belirtildiği üzere; sanık beyanına istinaden duruşmada hazır bulunan, seçtiği müdafiinin dava ve duruşmalara kabulüne oybirliğiyle karar verilmiştir. Duruşmanın sonunda, varsa tevsii tahkikat yoksa esas hakkında mütalaasını bildirmek ve bildirilmesi halinde de UYAP sistemine taranarak sanık ve müdafiine bu hususta bilgi verilmesi ayrıca müdafiine vekaletnamesini sunmak üzere süre verilerek duruşmanın, 06.10.2020 tarihine bırakılmasına karar verilmiştir.
    25.06.2020 tarihli müzekkere ile özetle; dosya üzerinde yapılan incelemeden aynı suçtan yürütülen soruşturma neticesinde 26.03.2019 tarihinde takipsizlik kararı verilen sanık yönünden, bahse konu takipsizlik kararı kaldırılmadan ve bu hususta sulh ceza hakimliğinden bir karar alınmadan, hakkında aynı suçtan cezalandırılması talepli düzenlenen 16.12.2019 tarihli iddianame ile kamu davası açıldığının anlaşıldığı belirtilerek, bu hususta Cumhuriyet Başsavcılığınından, mütalaa isteminde bulunulmuştur.
    29.06.2020 tarihli duruşma zaptında açıkça belirtildiği üzere, dosya üzerinden yapılan incelemede, terör örgütü propagandası yapmak suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kaldırılmadan ve bu hususta Ankara Sulh Ceza Hakimliğinden karar alınmadan aynı suçtan hakkında kamu davası açıldığının anlaşılması nedeni ile resen açılan celse de; sanık ve müdafiinin yokluğunda tefhim olunan hükümle, özetle; sanık hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 26.03.2019 tarih, 2018/232412 soruşturma ve 2019/34923 karar sayılı kararı ile aynı suç nedeni ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği anlaşıldığından, CMK'nın 172/2 ve 223/8 maddeleri uyarınca muhakemenin durmasına, karar kesinleştiğinde CMK'nun 172/2 maddesince Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 26/03/2019 tarih, 2018/232412 soruşturma ve 2019/34923 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı hususunda yetkili ve görevli Ankara Sulh Ceza Hakimliğince bir karar verilmek üzere dosyanın gönderilmesine, itiraz yolu açık olmak üzere, mütalaaya uygun olarak, oy birliğiyle karar verilmiştir.
    Gerekçeli kararda belirtilen Cumhuriyet savcısının 25.06.2020 tarihli mütalaasında özetle; aynı suçtan yürütülen soruşturma neticesinde 26.03.2019 tarihinde sanık hakkında takipsizlik kararı verildiği ve aynı suçtan cezalandırılması talepli hazırlanan iddianame kapsamında da kamu davasının açılması nedeni ile kovuşturma şartı gerçekleşmediği, bu sebeple CMK'nın 172. maddesi gereği ancak takipsizlik kararının sulh ceza hakimliğince

    kaldırılması ile yargılamaya devam olunabileceğinden durma kararı verilerek, dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi talep ve mütalaa olunmuştur.
    Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.06.2020 tarih, 2020/19 esas 2020/143 sayılı kararının gerekçesi, belirtildiği şekli ile özetle şöyledir;
    "Sanık hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 26.03.2019 tarih, 2018/232412 soruşturma ve 2019/34923 kararı ile terör örgütü propagandası yapmak suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği,
    5271 sayılı CMK'nın 172/2 maddesinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hakimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağı belirtilmiştir.
    Bu kapsamda eldeki dosyada, sanıkla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 26.03.2019 tarih, 2018/232412 soruşturma ve 2019/34923 kararı ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmadan ve bu hususta yetkili ve görevli Ankara Sulh Ceza Hakimliğinden bir karar alınmadan kamu davası açıldığı anlaşılmıştır. Bu sebeple aynı suçtan verilmiş takipsizlik kararı bulunması nedeniyle kovuşturma şartı gerçekleşmediği, bu nedenle 5271 sayılı CMK'nın 172. maddesi gereğince ancak takipsizlik kararının Sulh Ceza Hakimliğince kaldırılmasına karar verilmesi halinde davanın açılması gerektiği ve bu hususun soruşturma ve kovuşturma şartı olduğu anlaşılmakla, aynı kanunun 223/8 maddesi uyarınca şart yerine getirilene kadar durma kararı vermek gerekmiştir."
    Gerekçeli karar, CMK'nın 150. maddesi gereğince görevlendirilen müdafiinin posta hesabına elektronik olarak gönderilmiş, 13.07.2020 tarihinde tebligat alıcı tarafından açılmış ve 18.07.2020 tarihinde ise okundu sayılmıştır. 16.07.2020 tarihli dilekçesi ile de özetle, CMK'nın 223. maddesi gereğince mükerrer açılan davanın reddi ile Yargıtay içtihatlarına göre kendi kusuru da bulunmadığı cihetle, yargılama sırasında vekaletname ile atanmış bir müdafiin yardımından faydalandığı anlaşılan sanık lehine vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmesi gerekirken durma kararı verilmesinin yerinde olmadığı belirtilerek, nihai karara itirazda bulunmuştur.
    Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.07.2020 tarih, 2020/19 sayılı kararı ile itirazın reddi ile dosyanın itiraz merciince incelenmek üzere merciiye gönderilmesine karar verilmiştir.
    İtiraz merciine sunulan 17.07.2020 tarihli mütalaasında Cumhuriyet savcısı özetle, verilen durma kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek, sanık müdafiinin itirazının reddine karar verilmesini istemiştir.
    Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi, 17.07.2020 tarih, 2020/94 değişik iş sayılı kararı ile sanık müdafiinin talebinin reddine, kararın bir örneğinin itiraz eden ilgiliye mahkemesince tebliğine, kesin olarak, oybirliği ile karar verilmiştir.
    İtiraz merci kararı belirtildiği şekli ile şöyledir;
    "24.06.2020 tarih 2020/19 esas ve 2020/143 sayılı kararı ile verilen muhakemenin durdurulması kararına sanık müdafiince 16.07.2020 tarihli itiraz dilekçesiyle itiraz edilmiş ise de;

    Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.06.2020 tarih 2020/19 esas ve 2020/143 sayılı kararı ile verilen muhakemenin durdurulması kararının usul ve yasaya uygun olması, her ne kadar sanık müdafii itiraz dilekçesinde muhakemenin durdurulması kararının hatalı olduğunu, ret kararı verilmesi gerektiğini belirtmiş ise de; aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava bulunmaması, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hüküm niteliğinde olmaması hususları hep birlikte değerlendirildiğinde Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin kararında usul ve yasaya aykırı herhangi bir cihet görülmediğinden sanık müdafinin talebinin reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir."
    Ayrıca kararda; "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan sanık hakkında verilen durma kararına müdafiinin 16.07.2020 tarihli dilekçesiyle itiraz ettiğinden bahsedildiği görülmüştür.
    Mercii kararı, CMK'nın 150. maddesi gereğince görevlendirilen müdafiinin posta hesabına elektronik olarak gönderilmiş ve 28.07.2020 tarihinde ise okundu sayılmıştır.
    27.07.2020 tarihli kesinleşme şerhinde ise durma kararının 17.07.2020 tarihinde, itirazın reddi ile kesinleştiği belirtilmiştir.
    Durma kararının kesinleştiği de belirtilmek sureti ile mahkemenin 27.07.2020 tarihli müzekkeresi ekinde dava dosyası, CMK'nın 172/2. maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karara ilişkin yetkili ve görevli Ankara Sulh Ceza Hakimliğinden karar aldırılması hususunda gereği için, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
    Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 29.09.2020 tarih ve 2019/59991 savcılık esas nolu yazısı ile de özetle; CMK'nın 172/2. maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılması şartının aynı suçla ilgili olmayıp aynı fiille ilgili olduğu, 2018/232412 soruşturma, 2019/34923 karar nolu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, 17.11.2018 tarihli, DHKP/C silahlı terör örgütünün kültür yapılanması olan İdil Can kültür merkezinde yapılan dayanışma yemeğindeki halay çekme ve pankart (Direnç Çiçeğimiz ...) olayı ile ilgili iken; açılan kamu davasının, sanığın muhtelif yıllardaki sosyal medya paylaşımlarını konu aldığı, bu nedenle her iki olayın aynı fiilleri ihtiva etmemesi nedeni ile karar talebi yoluna gidilmediği mahkemeye bildirilerek, gereği arz olunmuştur.
    Dosya bu kez mahkemenin 2020/211 esasına kaydedilmiştir. Duruşma günü bildirir davetiye, daha önce yapılan yargılamada görevlendirilen müdafiine 15.01.2021 tarihinde tebliğ edilmiştir. 25.01.2021 tarihinde de baro tarafından görevlendirilen ve süreçte durma kararına itirazda bulunan müdafii dosyaya vekaletnamesini ibraz etmiştir. İbraz edilen vekaletname içeriğinde, önceki yargılamada sanıkla beraber duruşmada hazır bulunan ve davaya kabulüne karar verilen avukatın adı yer almamaktadır. 06.01.2021 tarihli dilekçesi ile yazılı savunmalarını sunan müdafii; sanığın atılı suçtan beraatinin gerektiğini, paylaşımların kendisine ait olmadığını, aksi düşünülse dahi suç unsuru içermediğini, Anayasa Mahkemesinin ve Ceza Genel Kurulunun bu yönde kararlarının bulunduğunu, suçun yasal unsurlarının oluşmadığını beyan etmiştir.
    28.01.2021 tarihinde yapılan duruşmada, sanık müdafiinin ve vekaletnamede

    isimleri geçen diğer avukatların, dava ve duruşmalara kabulüne karar verilmiştir.
    Bu celse verdiği beyanında sanık müdafii özetle, takipsizliğe konu eylemin farklı bir eylem olduğunu belirtilerek, dosya kapsamında esasa ilişkin inceleme yapılarak, müvekkili hakkında beraat kararı verilmesini talep etmiştir. İddia makamı ise mütalaasında özetle; 2020/19 esas sayılı dosyasında sunulan mütalaa kapsamında, kolluk fezlekesinin 19.09.2019 tarihli havaleyle 2018/232412 soruşturma sayılı dosyasına havale edildiği, Cumhuriyet savcısı havalesiyle de sanık hakkında daha önce verilmiş KYOK kararının kaldırılmasının değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususunda ilgili soruşturma bürosuna gönderildiği, bu kapsamdaki fezlekenin de 30.09.2019 tarihinde yeniden 2019/155025 soruşturma sayılı dosya üzerinden soruşturmaya kaydedildiğinin anlaşıldığı, ilgili soruşturma savcısı tarafından savcılık havaleleri dikkate alınmaksızın doğrudan yeniden soruşturma işlemlerine geçilerek 16.12.2019 tarihinde iş bu kovuşturma konusu iddianamenin düzenlendiği, önceki durma kararında detaylıca açıklandığı üzere, her ne kadar 17.11.2018 tarihli Kültür Merkezinde "dayanışma yemeği" adı altında etkinlik sırasında, silahlı terör örgütü propagandası yapmak suçundan verilen 26.03.2019 tarihli takipsizlik kararına konu eylemle; bu davaya konu eylemlerin farklı tarihlerde olmasından kaynaklı, farklı fiil oldukları değerlendirilebilecek ise de, iddianameye konu eylemler kapsamında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması talebinde bulunulduğundan, propaganda suçunun aynı suçu işleme kararı altında farklı zamanlarda aynı sanık tarafından işlenmiş olmasının tek suç oluşturacağı değerlendirmesi ile sanık hakkında aynı suçtan verilen takipsizlik kararının bulunması, söz konusu takipsizlik kararına konu eylemin ve takipsizlik karar tarihinin, kovuşturma konusu iddianameye esas eylemlerden sonraki tarihte olması sebebiyle kovuşturma şartının gerçekleşmediği, CMK'nın 172. maddesince takipsizlik kararının kaldırılması ile yargılamaya devam olunabileceği, bu hususun kovuşturma şartı olduğu ve mahkemenin 29.06.2020 tarihli durma kararının da itiraz üzerine kesinleşmiş olduğu dikkate alınarak, her ne kadar 29.09.2020 tarihli yazıyla dosya kovuşturma şartı sağlanmadan yeniden mahkemeye gönderilerek, 2020/211 esas sırasına kaydedilmiş ise de önceki 29.06.2020 tarihli karar doğrultusunda yeniden muhakemenin durmasına karar verilmesi istenmiştir. Sanık müdafii ise CMK'nın 223/9. maddesi gereğince derhal beraat kararı verilecek hallerde durma kararı verilemeyeceğinden daha önce yapmış olduğu savunmalara istinaden sanık hakkında derhal beraat kararı verilmesini istemiştir. Yapılan yargılama neticesinde yeniden durma kararı verilerek, muhakeme şartının, kesinleşen karar gerekçeleri kapsamına göre yerine getirilmesi ya da CMK'nın 309. maddesi gereğine tevessül edilmek sureti ile kesin sonuca bağlanması için dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmiştir.
    Duruşma sonunda tefhim olunan "karar" belirtildiği şekli ile şöyledir;
    "1- Sanık ... hakkında 3713 sayılı yasanın 7/2 ve 5237 sayılı yasanın 43/1 maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle 16.12.2019 tarih ve 2019/59991 esas sayılı iddianamesiyle açılan kamu davasında mahkememizce yapılan yargılama sırasında 29.06.2020 tarih ve 2020/19 esas 2020/143 sayılı kararla, 5271 sayılı


    CMK'nın 172/2 ve 223/8 maddeleri gereğince muhakemenin durmasına dair karar verildiği, verilen kararın mütalaaya uygun olduğu ve sanık müdafii tarafından yasal itiraz yolundan da geçmek suretiyle itirazın reddedilmesi üzerine 17.07.2020 tarihli Ankara 17. ACM'nin 2020/94 D.İş sayılı karar tarihi itibarıyla kesinleştiği, bu haliyle durma kararının yerine getirilmesi için dosya Ankara CBS'ye tevdii edilmiş olmakla birlikte durma kararı gerekçeleri yerine getirilmeksizin ya da Yargıtay denetiminden geçmemiş kararlarla ilgili olarak CMK'nın 309. maddesi gereğince itiraz yoluna başvurulmaksızın usuli işlemler tamamlanmadan 29.09.2020 tarih ve 2019/155025 soruşturma sayılı dosyası üzerinden müzekkere ile dosya yeniden mahkememize gönderilmiş ve 29.09.2020 tarihinde 2020/211 esas sırasına yeniden kaydedilmiş ise de,
    Mahkememizce daha önce verilen 29.09.2020 tarih ve 2020/19 esas, 2020/143 karar sayılı durma kararı halen hukuken varlığını koruduğundan, bu aşamada mahkememizce kovuşturma şartının halen gerçekleşmediği kanaatine varıldığından, belirtilen kararımızdaki gerekçeler kapsamına göre CMK'nın 172/2 ve 223/8 maddeleri gereğince muhakemenin durmasına,
    Muhakeme şartının, kesinleşen karar gerekçeleri kapsamına göre yerine getirilmesi ya da CMK'nın 309. maddesi gereğince itiraz yolları tüketilmek suretiyle kesin sonuca bağlanması için dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine,
    ... CMK'nın 231/12 maddesi gereğince Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz yolu açık olmak üzere...sanık müdafinin yüzüne karşı, sanığın yokluğunda, Cumhuriyet Savcısı ... katılımı ile mütalaaya uygun olarak oy birliğiyle verilen karar...usulen anlatıldı."
    Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.01.2021 tarih, 2020/211 esas 2021/38 sayılı kararının gerekçesi, ilgili kısmında belirtildiği şekli ile özetle, şöyledir;
    "Sanık hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 16.12.2019 tarih... iddianamesi üzerinden ...sanığın sosyal medya hesabından 2014-2015-2016-2017-2018 yıllarında yapılan paylaşımlar nedeniyle THKP/C VE DHKP/C terör örgütünü propagandası yaptığı iddiası ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanması talebi ile mahkememize kamu davası açıldığı, diğer yandan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 26.03.2019 tarih, 2018/232412 soruşturma sayılı dosyası üzerinden aynı sanık ve aynı suç kapsamında yapılan soruşturmada DHKP/C terör örgütünün açık alan yapılanması olan Halk cephesi organizesinde 17.11.2018 tarihinde İdilcan Kültür Merkezinde "Dayanışma Yemeği" adı altında düzenlenen etkinlikte silahlı terör örgütü propagandası yapmak suçundan soruşturmanın yürütüldüğü ve 'delil yetersizliği ve suç unsuru yokluğu' gerekçesiyle 'kovuşturmaya yer olmadığı' kararının verildiğinin anlaşıldığı, her ne kadar sanığın KYOK kararına konu 17/11/2018 tarihli eylemi ile mahkememize açılan dava kapsamındaki iddia konusu sosyal medya paylaşımları farklı tarihlerde ise de açılan dava da ...TCK'nın... 43/1 maddesi uyarınca aynı suçu işleme kararının icrası kapsamında muhtelif tarihlerdeki eylemini birden fazla icra etmesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının da talep edildiği, bu kapsamda propaganda suçunun aynı suçu işleme kararı altında farklı zamanlarda aynı sanık tarafından işlenmiş olmasının tek suç oluşturacağı hususu yönünden de değerlendirilmesi gerektiği, aynı suçtan dolayı sanık hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı ve söz konusu takipsizlik

    kararına konu eylemin tarihi dikkate alındığında kesin hüküm benzeri sonuç doğuran kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan sonra aynı fiilden dolayı yeniden soruşturma yapılabilmesinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 172/2. maddesindeki düzenleme uyarınca ...yeni delilin meydana çıkmasına ve CMK'nın 173/6. maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karara ilişkin önceden karar veren mercin(in) kararına bağlı olması ve bunun ceza muhakemesi şartı olarak öngörülmesi karşısında, sanık hakkında aynı suç kapsamında daha önceden verilip kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar bulunduğu, 5271 sayılı CMK'nın 172/2. madde ve fıkrası uyarınca, daha önce kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının kesinleşmesinden sonra yeni delil varlığı nedeni ile sanık hakkında kamu davası açılabilmesinin Sulh Ceza Hakimliğinin bu hususta karar vermesi şartına bağlı olduğu ve bu şartın henüz gerçekleşmediği anlaşıldığından,
    Bu haliyle mahkememizce 29.06.2020 tarihinde verilmiş olan durma kararının yerine getirilmesi için dosya Ankara CBS'ye tevdi edilmiş olmakla birlikte durma kararı gerekçeleri yerine getirilmeksizin ya da Yargıtay denetiminden geçmemiş kararlarla ilgili olarak CMK'nın 309 maddesi gereğince itiraz yoluna başvurulmaksızın usuli işlemler tamamlanmadan 29.09.2020 tarih ve 2019/155025 soruşturma sayılı dosyası üzerinden müzekkere ile dosya yeniden mahkememize gönderilmiş ve 29.09.2020 tarihinde 2020/211 esas sırasına yeniden kaydedilmiş ise de, Mahkememizce daha önce verilen 29.09.2020 tarih ve 2020/19 esas, 2020/143 karar sayılı durma kararı halen hukuken varlığını koruduğundan, bu aşamada... kovuşturma şartının halen gerçekleşmediği kanaatine varıldığından, belirtilen kararımızdaki gerekçeler kapsamına göre CMK'nın 172/2 ve 223/8 maddeleri gereğince muhakemenin durmasına karar verilmiştir..."
    Karar, elektronik tebligat yoluyla, sanık müdafiinin hesabına 05.01.2021 tarihinde iletilmiş, 10.01.2021 tarihinde okundu sayılmıştır.
    16.02.2021 tarihli kesinleşme şerhine göre durma kararı, 05.02.2021 tarihinde, itiraz edilmeden kesinleşmiştir.
    16.02.2021 tarihli müzekkere ile 28.01.2021 tarih ve 2020/211 esas 2021/38 sayılı durma kararına ilişkin dava dosyası, "muhakeme şartının, kesinleşen karar gerekçeleri kapsamına göre yerine getirilmesi ya da CMK'nın 309. maddesi gereğince itiraz yolları tüketilmek suretiyle kesin sonuca bağlanması için", Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
    Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 18.02.2021 tarihli yazıları ile özetle; süreçte yapılan yargılama safahatları ayrı ayrı belirtilerek, kovuşturmaya yer olmadığı kararında 17.11.2018 tarihinde İdilcan Kültür Merkezinde 'Dayanışma Yemeği' adı altında düzenlenen etkinliğe katılması konu edilen sanık hakkında düzenlenen iddianamede kullanımında olan "..." rumuzlu sosyal medya hesabından 2014 ve 2018 yılları arasında yaptığı paylaşımların konu edilmesi karşısında, atılı eylemlerin aynı eylem olmadıklarının ve aynı fiil olarak kabul edilmelerinin hukuken mümkün bulunmadığı, ayrıca zincirleme suç hükümlerinin ancak kamu davası açılan eylemlerine ilişkin olacağı, kesinleşmiş KYOK kararına konu eylemi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanma olanağının bulunmadığı gözetilmeden, suç tarihleri ile suç işleme kastı

    bakımından farklı tarihlerde gerçekleşen sanığın eylemlerine ilişkin CMK'nın 172/2. maddesine aykırı gerekçeyle verilen Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.06.2020 tarih, 2020/19 esas 2020/143 sayılı durma kararı ile aynı mahkemenin 28.01.2021 tarih, 2020/211 esas ve 2021/38 sayılı muhakemenin durmasına ilişkin kararlarına ilişkin kanun yararına bozma yoluna gidilmesi hususunda Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne ihbar ve görüşte bulunulmuştur.
    Adalet Bakanlığının kanun yararına bozmaya ilişkin istem yazı ile de Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.07.2020 tarih, 2020/94 Değişik iş ve Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.01.2021 tarih, 2020/211 esas 2021/38 sayılı kararlarının kanun yararına bozulması istenilmiştir.
    III-KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI:
    Terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan farklı tarihlerde ve farklı fiil nedeni ile verilip, usulünce kaldırılmayan kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın, iş bu fiil dışında kalan fiiller yönünden icra olunan soruşturma neticesinde düzenlenen iddianameye istinaden açılan dava yönünden kovuşturma şartı olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğine ve bu konuda verilen durma kararına vaki itirazın reddine dair mercii kararı ile süreçte verilen durma kararlarında isabet bulunup bulunmadığına ilişkindir.
    IV- HUKUKİ DEĞERLENDİRME;
    Uyuşmazlıkla ilgili yasal düzenleme şöyledir;
    5237 sayılı TCK'nın;
    Zincirleme suç
    Madde 43- (1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/6 md.) Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.
    (2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.
    (3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.(1)
    5271 sayılı CMK'nın;
    Müdafiin görevlendirilmesi
    MADDE 150 - (Değişik: 6/12/2006 - 5560/21 md.)
    (1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafii seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
    (2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.


    (3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.
    (4) Zorunlu müdafiilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
    Müdafiin görevlendirilmesinde usul
    MADDE 156 - (1) 150' nci maddede yazılı olan hallerde, müdafi;
    a) Soruşturma evresinde, ifadeyi alan merciin veya sorguyu yapan hâkimin istemi üzerine,
    b) Kovuşturma evresinde, mahkemenin istemi üzerine,
    Baro tarafından görevlendirilir.
    (2) Yukarıda belirtilen hâllerde müdafi soruşturmanın veya kovuşturmanın yapıldığı yer barosunca görevlendirilir.
    (3) Şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafi seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın görevi sona erer.
    Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar başlıklı,
    MADDE 172- (1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
    (2) (Değişik: 1/2/2018 - 7072/9 md.) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hakimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.
    (3) (Ek:11/4/2013- 6459/19 md.) Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi veya bu karar aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.
    Madde gerekçesi;
    "Madde 175 - 1412 sayılı Kanunun l64'üncü maddesinde, yeterli delil bulunmaması veya keyfiyetin takibe değer görülmemesi hâlinde, takipsizlik kararı verilmesine dair hüküm yer almaktadır. Tasarı ilk olarak bu işlemi belirlemek üzere "kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" terimini getirmiştir. Soruşturma evresinden kovuşturmaya geçip geçmeme söz konusu olduğundan bu terim değişikliği uygun görülmüştür. Madde ayrıca kamu davasının açılması için şüpheyi haklı kılacak yeterlikte ve kuvvette delil, iz, eser ve emarenin elde edilmemesi ölçütünü kullanmaktadır. Yeterli kuvvette makul şüphe bulunduğu anlaşılacak olursa, kovuşturma evresine geçilecektir.
    Maddenin ikinci fıkrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, kamu davasının, aynı eylem ve aynı kişi hakkında açılabilmesi yeni delil, iz, eser

    ve emarenin meydana çıkmasına veya şüphe nedenlerinin takdirinde ağır hata olmasına bağlanmıştır. Böylece kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların zamanaşımı süresince şüphelinin başında, tabir yerinde ise Demoklesin Kılıcı gibi durması ve onun özgürlükler bakımından bir tehdit oluşturması önlenmek istenmektedir. Bazı usul kanunlarında mahkemelerin beraat kararlarının temyize tabi tutulmadığı görülüyor.
    Bu yeni düzenleme neticesinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verdikten sonra yeni delil, iz, eser ve emare bulunmadıkça artık Adalet Bakanı da Cumhuriyet savcısından kamu davası açmasını isteyemeyecektir. Maddenin son fıkrasında yeni delil, iz, eser ve emarenin ne olduğu tanımlanarak uygulama açısından açıklık getirilmiştir. (https://mevzuat.tbmm.gov.tr/mevzuat/ faces/kanunmaddeleri)
    Duruşmanın sona ermesi ve hüküm başlıklı
    MADDE 223- ...
    (8) Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir. Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir.
    (9) Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez....
    02.03.2007 tarih 26450 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafii ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik;
    Görevin sona ermesi
    MADDE 7- (1) Müdafii veya vekilin görevi;
    a) Soruşturma evresinde; kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesi, yetkisizlik veya görevsizlik kararı, kamu davası açılması hâlinde ise iddianamenin kabulü kararı verilmesi,
    b) Kovuşturma evresinde; yargılamanın yapıldığı il veya ilçe dışında yargılamayı gerektirir görevsizlik veya yetkisizlik kararı, esasa ilişkin hükmün kesinleşmesi ya da davanın nakline karar verilmesi,
    c) Müdafii, vekil veya kendisine müdafii ya da vekil görevlendirilen kişinin ölmesi,
    ç) Kişinin kendisine bir müdafii veya vekil seçmesi,
    hallerinde sona erer.
    (2) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının talebi üzerine görevlendirilen müdafii veya vekil azledilemez.
    5237 sayılı TCK'nın 43...
    Kovuşturmaya yer olmadığı kararı, kovuşturmaya yetkili makamın kovuşturmaya başlamayacağını, yani başlangıçta şüphelendiği kişiye hiç suç isnad etmeyeceğini bildiren yazılı bir işlemdir (Nurullah Kunter/ Feridun Yenisey/ Ayşe Nuhoğlu: Ceza Muhakemesi
    Hukuku, Onsekizinci baskı, İstanbul 2010, s. 1173). Niteliği itibariyle adli ve idari bir işlem olup, aynı zamanda temel hak ve özgürlükleri yakından ilgilendirmektedir

    (Özbek ve diğerleri, s. 507.). Bu karar adli ve idari bir nitelik taşıdığından kesin hüküm oluşturmaz. Ancak insan haklarını da ilgilendiren yönü itibariyle sıradan bir idari işlem niteliği de taşımamaktadır. Kesinleşmiş bir kovuşturmaya yer olmadığı kararının varlığı ile ceza muhakemesi sona ermekte, yeni delil ortaya çıkması veya İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararıyla “etkin soruşturma yapılmadan bu kararın verildiğinin tespit edilmesi” halleri gerçekleşmeden muhakeme yeniden dirilmemektedir.
    Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar (CMK. 160/1 m.). Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığıyla her türlü araştırmayı yapabilir (CMK. 161/1 m.). Soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilmemesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı süresi ve mercii gösterilir. (CMK. 172/1 m.).
    Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı Ağır Ceza Mahkemesinin bulunduğu yerdeki Sulh Ceza Hakimliğine itiraz edebilir (CMK. 173/1 m.). İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirecek olaylar ve deliller belirtilir (CMK. 173/2 m.).
    Sulh ceza hakimliği, istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir (CMK. 173/4 m.). Sulh ceza hakimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek üzere, o yer Cumhuriyet savcılığına talepte bulunabilir. Kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa istemi gerekçeli olarak reddeder. İtiraz edeni giderlere mahkum eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir (CMK. 173/2 m.). Dava zaman aşımı süresi içinde kamu davası açılabilmesi için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmesi ve bu hususta merciince yeniden soruşturmaya başlanılması hususunda bir karar verilmedikçe aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacaktır.
    Ayrıntıları, Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun, 06.10.2020 tarih, 2016/3-984 esas 2020/400 sayılı kararında belirtildiği üzere; fiil kavramı, ceza muhakemesinde ve maddi ceza hukukunda kullanılan ortak bir kavram olmakla birlikte içerik olarak birbirinden farklılık arz etmektedir. Ceza muhakemesi anlamında fiil, uyuşmazlık konusu olay olup, muhakemenin konusunu oluşturan olayın bütününü ifade etmektedir. Maddi ceza hukukunda ise fiil, belirli bir amaca yönelen, kişinin isteğine göre ve iradesine bağlı, dış dünyada etki doğuran icrai yahut ihmali bir insan davranışıdır. Ceza muhakemesindeki fiil, maddi ceza hukuku anlamında tek bir fiilden oluşabileceği gibi birden fazla fiilden de oluşabilir. Bu itibarla ceza muhakemesindeki fiil kavramı, maddi ceza hukukundaki fiil kavramından daha geniş bir içeriğe sahiptir. Bununla birlikte, maddi ceza hukuku anlamındaki tek fiilin, ceza muhakemesinde birden fazla fiili oluşturması da mümkün değildir. Ceza muhakemesinde Cumhuriyet savcısı, yapmış

    olduğu soruşturma sonucunda kaleme aldığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya iddianame ile uyuşmazlığın konusunu ve sınırlarını ortaya koymaktadır. Ceza muhakemesine konu edilen fiilin aynı olup olmadığının tespitinde de iddianame veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda belirtilen olaylar bütününün esas alınması gerekmektedir. Buna göre iddianame ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda yer alan fiilin işlendiği yer, fiilin süresi, zamanı, kullanılan araçlar, kullanılma biçimleri belirtilmek suretiyle bireyselleştirilerek tanımlanan olaylar göz önünde bulundurularak fiilin aynı olup olmadığı belirlenecektir. Fiilin aynı olup olmadığının belirlenmesinde Cumhuriyet savcısınca yapılan hukuki nitelendirmenin bir önemi bulunmamaktadır.
    Keza, Ceza Genel Kurulunun, 20.04.1999 tarih ve 61/74 sayılı kararında açıklandığı üzere, ilk mahkumiyet hükmünde TCK'nın 43. maddesinde düzenlenen teselsül uygulanmasına rağmen daha sonra aynı suç işleme kararı kapsamında ve aynı dönemde ve fakat farklı tarihlerde işlendiği kabul edilen teselsüle dahil eylemlerin ortaya çıkması durumunda, sanığın teselsül kapsamında değerlendirilmesi gereken eylemi/eylemleri nedeniyle müstakilen ayrıca cezalandırılma imkanı bulunmamakta ise de fiiller etkisini ceza üzerinde göstereceğinden, önceki hükümde ceza teselsül nedeniyle azami hadde kadar artırılmamışsa belirlenecek cezanın, artırım oranı daha fazla tutulmak suretiyle tespit edilmesi ve verilecek cezadan, daha önceki ceza mahsup edilerek sonuç ceza belirlenmelidir. Kesinleşen ilamda belirlenen ceza teselsül nedeniyle azami hadde kadar artırılmışsa ikinci hükmü kuracak olan mahkeme, zincirleme suçun varlığını kararda tespit etmekle yetinip ceza verilmesine yer olmadığına karar vermelidir.
    5271 sayılı CMK’nın “müdafiin görevlendirilmesinde usul” başlıklı 156. maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde müdafiin görevlendirme yöntemi gösterildikten sonra maddenin 3. fıkrasında: “şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafii seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın görevi sona erer” şeklinde düzenleme ile görevlendirilen müdafiin görevinin hangi halde sona ereceği hükme bağlanmıştır. Aynı Yasanın 150/4. maddesine dayanılarak çıkarılan ve 02.03.2007 gün ve 26450 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafii ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına ilişkin Yönetmelikin”, “Görevin sona ermesi” başlıklı 7/1-ç. maddesinde de; “Kişinin kendisine bir müdafii veya vekil seçmesi, hâllerinde sona erer” denilmektedir.
    Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    a-) Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.07.2020 tarihli ve 2020/94 değişik iş sayılı kararına yönelik olarak;
    Sosyal medya platformunda paylaşılan video kaydına istinaden, DHKP/C terör örgütü yapılanmalarından Halk Cephesi organizesinde Dayanışma Yemeği adı altında, 17.11.2018 tarihinde düzenlenen etkinlikte bulunduğunun tespiti üzerine; terör örgütü propagandası yapma suçundan yapılan soruşturma neticesinde 26.03.2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen sanık hakkında, bu kez anılan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kaldırılmaksızın, kullanıcısı olduğu değerlendirilen sosyal medya hesabından 19.01.2014, 26.03.2014, 23.01.2015, 18.03.2016, 20.12.2016, 15.03.2017, 30.03.2018 ve 20.10.2018 tarihlerinde yaptığı paylaşımlarla terör örgütü propagandası

    yapmak suçunu işlediği iddiasını içerir 16.12.2019 tarihli iddianame ile açılan ve Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 2020/19 esasına kaydedilen davanın tensip kararında, müsnet suç için 3713 sayılı Kanunun 7/2. maddesinde öngörülen cezanın nev ve asgari haddi gözetilmeksizin, 5271 sayılı CMK'nın 150/3. maddesinde öngürülen yasal şartlar da oluşmadığı halde resen görevlendirilen ve safahatta 24.06.2020 tarihli celsede sanığın seçtiği müdafii ile katılması nedeni ile CMK'nın 156/3. maddesince görevi sona eren zorunlu müdafiine yapılan usulsüz tebligatın, Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.06.2020 tarih, 2020/19 esas ve 2020/143 sayılı kararını kesinleştirmeyeceği anlaşılmakta ise de; bilahare yargılama sürecine zorunlu müdafii olarak başlayan ancak takip eden süreçte vekaletname ibraz eden müdafiin, haberdar olduğu anılan kararı öngörülen yasal sürede ve usulüne uygun olarak kanun yoluna götürmediği anlaşılmakla, zikredilen mahkeme kararı ile inceleme konusu merci kararının kesin karar şartı bağlamında kanun yararına bozma yasa yoluna konu olabileceğinde sorun görülmemiştir.
    İşin esası ile ilgili olarak; sanığın, 26.03.2019 tarihli kovuşturmaya yer olmadığı kararına konu sosyal medya platformunda paylaşılan video kaydına istinaden DHKP/C terör örgütü yapılanmalarından Halk Cephesi organizesinde Dayanışma Yemeği adı altında, 17.11.2018 tarihinde düzenlenen etkinlikte bulunması ve bu etkinlik kapsamında ki eylemleri ile kullanıcısı olduğu değerlendirilen sosyal medya hesabından 19.01.2014, 26.03.2014, 23.01.2015, 18.03.2016, 20.12.2016, 15.03.2017, 30.03.2018 ve 20.10.2018 tarihlerinde yaptığı iddia olunan paylaşımlarının, özellikle neticesi hareketle bitişik somut tehlike suçu olan terör örgütünün propagandasını yapmak suçunun yapısı itibari ile birbirinden bağımsız farklı fiiller olup, görülmekte olan dava yönünden farklı fiilleri kapsayan kovuşturmaya yer olmadığı kararının, kovuşturma şartı olarak kabulüne yasal imkan bulunmadığı gibi, ayrıntısını ilgili bölümde yer verildiği üzere zincirleme suç/müteselsil suç şartlarının oluşması halinde dahi birbirinden farklı görülen davalarda verilecek cezanın mahsup yöntemi ile de hesaplanabileceğinin gözetilmemesi sureti ile ve kendi içinde de çelişki içeren yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde verilen kararda hukuki isabet bulunmadığından talebin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
    b-) Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.01.2021 tarihli ve 2020/211 esas 2021/38 sayılı durma kararına yönelik;
    Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.06.2020 tarih ve 2020/19 esas 2020/143 sayılı kararının, usulüne uygun kesinleşmediğinin ve buna bağlı olarak verilen mercii kararında hata bulunduğunun görülmesi karşısında; hatalı dahi olsa, karar tarihi itibari ile usulünce kaldırılmasına karar verilmeyen itiraz merciinin kesin kararının gereğine tevessül edilmeden 29.09.2020 tarihli yazı ile gönderilen ve yeni esasa kaydedilen dosyada, "muhakeme şartının, kesinleşen karar gerekçeleri kapsamına göre yerine getirilmesi ya da CMK'nın 309. maddesi gereğince itiraz yolları tüketilmek suretiyle kesin sonuca bağlanması için Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine" karar veren mahkemenin, aynı fiil nedeniyle aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava bulunmadığını da belirten kesinleşen karar gereğinin yerine getirilmediği gerekçesi ile durma kararı vererek ihbarda bulunmasında isabet bulunmakta ise de; iş bu kararın dayanağını teşkil eden kesin merci kararının bir numaralı inceleme neticesinde

    bozulmasına nazaran, dayanaksız ve konusuz kalan Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.01.2021 tarih ve 2020/211 esas 2021/38 sayılı durma kararının da bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
    V-SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23.09.2021 tarih ve 2021/18270 sayılı tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.07.2020 tarihli ve 2020/94 değişik iş sayılı ve Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.01.2021 tarih ve 2020/211 esas 2021/38 sayılı durma kararlarının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK'nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.05.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara