Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/5256 Esas 2022/2893 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
3. Ceza Dairesi
Esas No: 2021/5256
Karar No: 2022/2893
Karar Tarihi: 23.05.2022

Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/5256 Esas 2022/2893 Karar Sayılı İlamı

3. Ceza Dairesi         2021/5256 E.  ,  2022/2893 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :Ceza Dairesi
    İlk Derece Mahkemesi : Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 29.06.2020 tarih ve 2020/78 - 2020/98 sayılı kararı
    Suç : Silahlı terör örgütü kurma ve yönetme, Silahlı terör örgütüne üye olma, Silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme, Nitelikli dolandırıcılık, Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama
    a-Dolandırıcılık suçundan 5271sayılı CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca beraat


    Bölge adliye mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
    Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
    1-Katılanlar vekilinin silahlı terör örgütü kurma, yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, terörizmin finansmanının önlenmesi hakkındaki kanuna aykırı davranma suçlarına yönelik temyiz istemlerinin incelemesinde;
    Bölge adliye mahkemesinin, katılanlar vekilinin sanıklara atılı bulunan silahlı terör örgütü kurma, yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, terörizmin finansmanının önlenmesi hakkındaki kanuna aykırı davranma suçlarınını niteliği itibariyle katılanların suçtan doğrudan zarar görmemeleri nedeniyle davaya katılmalarına imkan bulunmadığından CMK'nın 279/1-b maddesi uyarınca istinaf başvurusunun reddine dair vermiş olduğu karar, anılan maddenin son cümlesine göre itiraza tabi olup temyizi mümkün bulunmadığından temyiz incelemesine yer olmadığına, bu bakımından gereğinin merciince yapılmak üzere dosyanın mahalline İADESİNE;
    2-Katılanlar vekilinin sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan beraat hükümlerinin incelenmesinde;
    Hükmolunan cezanın miktar ve türüne göre, 5271 sayılı CMK'nın 286/2-g maddesi uyarınca, on yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlarla ilgili ilk derece mahkemesince verilen beraat kararlarına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları kesin olup temyizi mümkün olmadığından, katılanlar vekilinin belirtilen sanıklar yönünden dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararlarına yönelik temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nın 298. maddesi uyarınca REDDİNE,
    3-Katılanlar vekilinin dolandırıcılık suçundan sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... yönünden mahkumiyet, sanık ... yönünden beraat kararlarına, sanıklar ve müdafilerinin ise silahlı terör örgütü kurma ve yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, nitelikli dolandırıcılık ve suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;
    Sanıklar ve müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... yönünden takdiren, diğer sanıklar yönünden ise yasal şartları oluşmadığından CMK'nın 299/1. maddesi uyarınca REDDİNE,
    A)Sanık ... hakkında silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan, sanıklar..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... yönünden silahlı terör örgütüne üye olma suçundan, sanıklar ..., ..., ... ve ... yönünden nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükümlerin incelemesinde;
    Dosyada mevcut diğer delillerin atılı suçun sübutu için yeterli olduğu görülmekle, sanık ...'e ait ByLock tespit ve değerlendirme tutanağı beklenilmeden karar verilmesi, sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında hükümde 158/1-c maddesinin gösterilmemesi sonuç ceza miktarı gözetilerek sonuca etkili görülmemiş, sanık ...'ın dosya kapsamına yansıyan örgütsel faaliyetleri nazara alındığında, eylemlerinin örgüt üyeliği suçunu oluşturduğu gözetilmeden yardım suçundan hüküm kurulması atfın niteliği ve aleyhe temyiz olmaması karşısında bozma nedeni yapılmamıştır.
    Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükümlere esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanıklar ve müdafilerinin dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK'nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
    B)Sanık ... hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararına ilişkin katılanlar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
    TCK'nın 158. maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunun TCK'nın

    43. maddesi kapsamında zincirleme şekilde işlenmesi durumunda sonuç ceza miktarı gözetilerek beraat kararının temyize kabil olduğu belirlenerek,
    Ayrıntıları Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 01.03.2021 tarih, 2020/5007 esas 2021/1908 karar sayılı kararında açıklandığı üzere,
    Terör örgütünü yönetme suçu ilgili yasal düzenlemeler şöyledir:
    "5237 sy.TCK
    Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
    Madde 220- (1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
    ...
    (5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır."
    TCK'nın 220. maddesinin 5. fıkrasının gerekçesi ise, "örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılması gerektiği kabul edilmiştir. Örgüt yapısı içinde, kendisine suç işlemek gibi örgütün amacına uygun bir görev verilen kişi bu görevini yerine getirmezse, hemen yerine bir diğeri rahatlıkla ikame edilebilmektedir. Bu nedenle, örgütün yöneticisi konumunda olan kişiler, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumlu tutulmalıdırlar." şeklindedir.
    Faillerin örgütteki konumlarına göre, yönetici veya üye olarak nitelendirilerek, örgütü sevk ve idare edenlerin yönetici, örgütün amaçları doğrultusunda hiyerarşiye girerek yapısına dahil olanların ise üye olarak kabul edileceği, örgütün yapısı gereği yöneticilerin hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunması, geniş iş bölümü yapabilmesi ve örgüt üyelerini sevk ve idare edebilmesi, onlara emir ve talimat vererek örgütsel faaliyetleri denetleyebilmesi olarak kabul edilmiştir. (Yargıtay 16. CD'nin 18.07.2017 tarih, 2016/7162E, 2017/4786K)
    5237 sayılı TCK'nın 220. maddesinin 5. fıkrasında örgüt yöneticilerinin örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen tüm suçlardan fail olarak sorumlu oldukları düzenlenmiştir. Bu düzenlemeyi değerlendirmek için dolaylı faillik ve örgütsel hakimiyete dayalı dolaylı faillik kavramlarını irdelemek gereklidir. Dolaylı fail en basit anlatımla bir suçu bizzat (kendisi) değil de, bir başkasını araç olarak kullanmak suretiyle işleyen kişidir. (ÖZGENÇ; Suça İştirakin Hukuki Esasları ve Faillik, İstanbul, 1996 ("Özgenç, İştirak"), s.196)
    5237 sayılı TCK'nın 37. maddesinin 2. fıkrasında "(2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur." düzenlemesi ile dolaylı faillik düzenlenmiştir.
    Suç örgütlerinde, örgüte hakim olan hiyerarşideki emir-komuta zinciri dahilinde örgütün alt düzey elemanları birer araç konumuna indirgenmiş olabilirler. Üyelerden bağımsız bu otomatik işleyiş sayesinde yapıyı kontrol eden kişiler astları tarafından isteklerinin yerine getirileceğinden emindirler ve emirlerini kimin yerine getireceği sorun değildir. Bu bakımdan fiili gerçekleştirenlerin bireysel iradeleri önem taşımaz. Örgütsel yapıyı kontrol eden kişilerin faile karşı cebre veya hileye başvurmalarına gerek yoktur. Çünkü bilmektedirler ki, bir üye talimatları yerine getirmeyi reddederse, bir başkası onun yerine geçerek talimatı aynen icra edecektir. Bu da suçun icrasına sağladığı katkı düzeyine bakılmaksızın, örgüt yöneticilerini o örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen tüm suçlardan dolayı fail saymayı gerektirecektir. (ÖNOK; Yapısal Suçlarda Failin Tespiti, s.326-327) Örgütsel hakimiyet teorisi içerisinde, diğer dolaylı faillik durumlarından farklı olarak, doğrudan fail de bizzat işlediği kasıtlı suçtan aynen sorumludur.
    Yargıtay, TCK'nın 220/5. maddesinde düzenlenen örgüt yöneticilerinin sorumluluğunu öncelikle "kusur sorumluluğu" ilkesi gereği iştirak hükümleri çerçevesinde ancak örgütsel hakimiyet ilkelerini de birlikte değerlendirmek suretiyle belirlenmesi gerektiği şeklinde karma bir uygulama yapmaktadır. TCK'nın kusurlu sorumluluk ilkesini genel bir prensip olarak benimsediğini, TCK'nın 220/5 maddesi ile yeni bir objektif sorumluluk hali ihdas etmeyeceğini, sorumluluğun sınırlarının belirlenmesinde, örgütsel hakimiyete dayalı dolaylı faillik kurumuna dair ilkelerden de faydalanmakta bir mahsur bulunmadığını ancak, üye ve teşkilat yapısı ile örgüt yöneticilerinin örgütsel yapısı üzerindeki etkinlik ve hâkimiyeti ile doğrudan faillerin ikame edilebilirlik durumu da değerlendirildikten sonra TCK'nın 220'nci maddesinin 5'inci fıkrası uyarınca sorumlu tutulması veya fiil ve fail üzerindeki durumuna göre müşterek fail veya azmettiren olarak sorumluluğun değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. (Yargıtay 16. CD 01.03.2021 tarih, 2020/5007E, 2021/1908K)
    TCK'nın 220'nci maddesinin 5'inci fıkrasındaki hüküm, düzenleniş şekli itibariyle örgütsel hakimiyete dayalı genel ve koşulsuz bir sorumluluk halini düzenlemiş olmalıdır. Ancak kanun koyucunun amacının bu olduğu fıkranın gerekçesinden anlaşılamamaktadır. Öyleyse fıkradaki yöneticilerin sorumluluğunu belirlemek için Anayasanın 38'inci maddesinde düzenlenen "cezaların şahsiliği" ilkesi ile TCK'nın 5'inci maddesinin birinci fıkrasındaki "Bu kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır." şeklindeki genel hükümlerin bağlayıcılığı ilkesi birlikte değerlendirildiğinde, fıkradaki düzenlemenin genel hüküm niteliğindeki iştirak hükümlerini bertaraf etmeyeceği, fıkra düzenlemesinin içeriğinin iştirak hükümleriyle birlikte değerlendirilmesi halinde örgüt yöneticilerinin sorumluluğu açısından uygulamanın objektif sorumluluğa varması tehlikesinin önlenebileceğini, ancak salt örgütsel hakimiyet nedeniyle dolaylı faillik çerçevesinde sorumluluğun belirlenmesi halinde ise objektif sorumluluğa varacak uygulamaların önlenmesinin mümkün olamayacağıdır. Bu nedenle de Yargıtay 16.CD'nin (Yargıtay 3. CD) iştirak hükümleri çerçevesinde ancak örgütsel hakimiyete dayalı dolaylı faillik ilkeleri de gözetilerek suç örgütünün yapısı, nitelikleri, örgüt yöneticisinin örgütsel konumu ve hakimiyet düzeyi ile doğrudan faillerin kolaylıkla ikame edilebilmesinin mümkün olup almadığı birlikte değerlendirilmek suretiyle uygulanmasının "kusur sorumluluğu" ilkesi açısından doğacak sakıncaların giderilmesinde faydalı olacağıdır. (KURTARAN, Mustafa; "Örgüte Yardım Suçu (TCK md. 220/7)", Yakın Doğu Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Doktora Tezi (Yayınlanmayan), Lefkoşa, Aralık, 2021, s. 54-60)
    Ayrıntıları dairemizin 14.01.2019 tarih, 2018/3259 esas ve 2019/207 karar sayılı kararında ve dairemizce de benimsenen, istikrar kazanmış yargısal kararlarda açıklandığı üzere;
    İl imamlarının örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin süre, önem ve yoğunluğu da gözetildiğinde örgüt yöneticisi olarak kabul edildiği, il yapılanmasında bulunan eğitim kurumlarının, şirketlerin, dernek, vakıf ve öğrenci yurtlarının il imamlarının kontrolünde olduğu, somut olayda, mağdur ...'nun eşinin ölümünden sonra mağdurla örgütün sanık ... vasıtasıyla 2007 yılında temas kurduğu, mağdurun ikna edilerek örgüt yurduna yerleştirildiği, 2013 yılı sonlarındaki ölümüne kadar barındırıldığı, bu süreçte mağdurun dini inanç duyguları istismar edilerek içinde bulunduğu zor şartlardan ve dosya kapsamına yansıyan yaşlılık ile hastalık nedenleriyle algılama yeteneğindeki zayıflıktan faydalanmak suretiyle dolandırılarak malvarlığının örgüt kurumlarına ve örgüt üyelerine aktarıldığı, ...'na karşı Dairemizce de suç olduğu tespiti yapılarak onanan eylemlerden, sanık ...'ın örgütün Kırşehir "il imamı" olması, mağdurun sanığın kontrolünde olan örgüt yurdunda barındırılması, örgütün il bazlı eylem planlamasının sanığın bilgisi dışında gerçekleştirilememesi, mağdurdan elde edilen örgütsel menfaatin nasıl kullanılacağına sanığın karar vermesi gibi hususlar göz önünde bulundurularak, TCK'nın 220/5. maddesi gereğince yukarıda açıklanan nedenlerle eylemlerden fail sıfatıyla sorumlu olduğu ve eylemlerin TCK'nın 158/1-a,b,c maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
    C)Sanık ... hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne karşı katılanlar vekili ile sanık ... ve sanık müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesinde,
    Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan hüküm kurulurken, sanığın mağdur ...'nun taşınmazlarına ilişkin farklı tarihlerde birden fazla alımının bulunduğu gözetilerek, aynı kişiye yönelik farklı tarihlerde eylemleri bulunmasına karşın TCK'nın 43. maddesi uyarınca artırım yapılması gerektiğinin düşünülmemesi,
    D)Sanık ... hakkında silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne ilişkin temyiz itirazlarının incelemesinde;
    Kırşehir ilinde örgüt yapılanmasında üst mütevelli heyetinde bulunan, örgüte eleman ve maddi kaynak temin eden sanığın, il genelinde üst yöneticiler tarafından belirlenmiş spesifik faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için yapılan belirleme ve organizasyonlar dışında genel olarak örgüt faaliyetleri hakkında strateji belirleme, alt grup ve diğer örgüt mensuplarını sevk ve idare etme, talimat verme ve denetleme gibi yetkilerini kullandıklarına dair somut delillerin ikame olunamaması karşısında sübut bulan eylemlerinin TCK’nın 314/2 maddesinde düzenlenen örgüt üyeliği suçunu oluşturduğunun kabulü ile sanığın örgütsel konumu, eylemlerinin nitelik, mahiyet ve yoğunluğu da gözetilmek suretiyle azami hadde yakın bir ceza tayin edilmesi gerekirken delillerin hatalı değerlendirilmesi sonucunda suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
    E)Sanıklar ... ve ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
    Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine. Ancak;
    a-Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK'nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı ile sanıkların kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttükleri amaç ve saik bağlamında sanıkların örgüt yapılanmasındaki konumu, örgütte kaldığı süre, faaliyetlerinin yoğunluluk ve çeşitliliği göz önünde bulundurularak işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir cezaya hükmedilmesi gerekirken teşdinin derecesinde yanılgıya düşülerek yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde fazla ceza tayin edilmesi,
    b-Takdiri indirim nedeni olarak; failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın faillerinin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususların göz önünde bulundurulması gerektiği gözetilmeden geçmişte hakkında herhangi bir suç kaydı ve sabıkası bulunmayan, dosyaya yansıyan olumsuz bir davranışı tespit edilemeyen sanık hakkında yeterli olmayan gerekçe ile TCK’nın 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
    F-Sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
    Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık ... müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine. Ancak;
    Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK'nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik bağlamında sanığın örgüt yapılanmasındaki konumu, örgütte kaldığı süre, faaliyetlerinin yoğunluluk ve çeşitliliği göz önünde bulundurularak işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir cezaya hükmedilmesi gerekirken teşdinin derecesinde yanılgıya düşülecek yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde fazla ceza tayin edilmesi,
    G-Sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
    2017/3 sayılı kararı temyiz mercii olarak onayan Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 26.09.2017 tarih, 2017/16.MD-956 esas, 2017/370 sayılı kararında açıklandığı üzere, “...Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olabileceği gibi, legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri; kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
    Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun doğrudan kastla işlenebildiği gözetilerek, hukuki zeminde faaliyet gösteren ve nihai amacını gizli tutması nedeniyle açıkça bilinmeyen yapılara dahil olan örgüt mensuplarından bir kısmının, oluşumun bir terör örgütü olduğunu bilmediklerini iddia etmeleri durumunda, TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrasında yer alan hata hükmü uyarınca değerlendirme yapmak gerekecektir.
    Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurlarını bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup, bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara ilişkin bir hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması halinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır.
    Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hali de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
    FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için “mahrem alan” şeklinde örgütlenmesi ve devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre, beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY’nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayri meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi ... hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK’nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Kendi beyanına göre, örgüt yurtlarına gıda yardımı yapan ve dernek sohbet toplantılarına katılan sanığın, soyut içerikli ve başka delillerle doğrulanamayan gizli tanık anlatımları ile sanığın eylem ve faaliyetlerinin silahlı terör örgütü FETÖ/PDY’nin kamuoyunca da bilinen operasyonel eylemlerinden sonra kayda değer örgütsel faaliyetleri de tespit edilemeyen, böylece örgütün hiyerarşik yapısına organik bağ ile dahil olarak, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren faaliyetlerde bulunduğuna ilişkin yeterli ve kesin delil ikame olunamadığından sanığın ilişki içinde olduğu yapının silahlı terör örgütü olduğu konusunda hataya düşmesi ve bu suçun ancak kast ile işlenebilen bir suç olması nedeniyle, TCK'nın 30/1 ve CMK'nın 223/2-c maddeleri uyarınca kast yokluğundan beraat kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde yetersiz gerekçe ile mahkumiyet hükmü kurulması,
    F-Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine ilişkin temyiz itirazlarının incelemesinde;
    Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun oluşabilmesi için failin, alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini, yurt dışına çıkarması veya gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutması gerektiği;
    Somut olayda, örgüt şirketlerinde hileli muhasebe kayıtları bulunduğuna, yapılan bağışların satış olarak gösterildiğine, ortaklıkların sahte olduğuna, ortakların sermaye koymadıklarına, kar payı almadıklarına, banka takibine düşmeyecek miktar sınırının altında şirkete borç para vermiş gibi gösterildiklerine, şirketin sahte fatura düzenlenerek giderlerinin yüksek gösterildiğine dair bilirkişi raporları ve tanık beyanlarına dayanılarak mahkemece bu işlemlerin örgüt toplantılarında, mütevelli heyeti toplantılarında, örgüt adına il genelinde toplamış oldukları burs, himmet, öşür, sadaka gibi örgütsel kaynakları aklamak amacıyla yapıldığı kabul edilerek mahkumiyet hükmü kurulmuşsa da, sanıkların üzerine atılı suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunu işlediklerine ve belirtilen örgüt gelirlerinin aktarıldığına ilişkin her türlü şüpheden uzak, mahkumiyetlerine yeter nitelikte kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği anlaşıldığından beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
    Kanuna aykırı, katılanlar vekili ve sanıklar ile müdafilerinin, temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin CMK'nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, tutuklu sanıkların tutuklulukta geçirdikleri süre, atılı suçlar için kanun maddelerinde öngörülen ceza miktarları, mevcut delil durumu ve bozma nedenleri gözetilerek tutukluluk hallerinin DEVAMINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304/1. maddesi uyarınca dosyanın Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.05.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara