Esas No: 2013/14597
Karar No: 2013/18235
Karar Tarihi: 18.12.2013
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2013/14597 Esas 2013/18235 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davanın konusu tapu iptali ve tescilidir. Davacılar mirasa konu taşınmazın satışının hileli bir şekilde gerçekleştiğini ve vekilin görevini kötüye kullanarak satışın gerçekleştiğini iddia etmişlerdir. Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir. Ancak temyiz eden davacıların itirazları kabul edilmiş ve hüküm bozulmuştur. Hükümdeki yanılgılı değerlendirme nedeniyle davanın kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Kararda vekalet sözleşmesi hakkında Borçlar Kanunu'nun 506. maddesi ve vekilin özen borcu hakkında Türk Borçlar Kanunu'nun 504/1. maddesi açıklanmıştır. Ayrıca, kötü niyetli davranmanın dürüstlük kuralına aykırılığına vurgu yapılarak Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesine atıf yapılmıştır.
Kanun Maddeleri:
- Borçlar Kanunu'nun 506. maddesi
- Türk Borçlar Kanunu'nun 504/1. maddesi
- Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, hile ve vekalet görevinin kötüye kullanması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 16.3.2010 tarihinde noterde düzenlenen vekaletname ile muris tarafından davalı ..."ın vekil tayin edildiği, anılan vekaletname kullanılarak 50 parsel sayılı taşınmazdaki murise ait payın 19.3.2010 tarihli akit ile vekil tarafından davalı ..."e, ondanda 25.10.2010 tarihinde diğer davalı ..."a satış suretiyle temlik edildiği, davanın açıldığı 15.10.2010 tarihinde taşınmazın tapu kaydına "davalıdır" şerhinin konulduğu kayden sabittir.
Davacılar, aldatılma (hile) sonucu alınan vekaletnamenin kötüye kullanılarak miras bırakana ait payın vekil tarafından satış suretiyle tapuda devredildiğini, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve inceleme sonucunda taşınmaz üzerinde bulunan 5 katlı binada miras bırakana ait payın karşılığı 3. kattaki 6 nolu daire olduğu, akitte gösterilen satış değeri ile gerçek değeri arasında aşırı fark bulunduğu, aşamalarda dinlenen tanık anlatımlarına görede miras bırakanın eşi ile birlikte ikamet ettikleri taşınmazını satmasını gerektirir bir neden olmadığı, vekil olan oğlu ...ın borçları olması nedeniyle almak istediği krediye karşılık teminat olarak göstermek için vekaletname istediği, ancak satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, somut olgular yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte gözetildiğinde aldatma (hile) sonucu alınan vekaletin kötüye kullanılmak suretiyle temlikin gerçekleştirdiği sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan; davanın açıldığı tarihte taşınmazın tapu kaydına "davalıdır" şerhi konulmuş olup, ikinci el konumundaki son kayıt malikinin iyiniyet iddiasında bulunamayacağı, TMK nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlamayacağıda açıktır.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.