Taraflar arasında görülen davada;
Davacı; 961 (133) parsel sayılı hazineye ait taşınmazın kadastral sınırları üzerinde, davalı Seyhan Belediyesi ve bilahare diğer davalı Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan imar uygulamaları sonucunda 4732 ada 2 ve 3 sayılı imar parsellerinin ve kısmen park alanının oluşturulduğunu, ancak anılan imar uygulamalarının idari yargı yerinde iptal edildiklerini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil ile tapu kayıtlarının eski hale iadesi, olmazsa tazminat isteklerinde bulunmuş, bilahare dava konusu taşınmazın yeni kurulan Çukurova Belediyesi sınırları içinde kaldığını belirterek, anılan belediyenin de davaya dahil edilmesini istemiştir.
Davalı Belediyeler ve dahili davalı, davanın reddini savunmuşlar, davalı L., esasa yönelik beyanda bulunmamış, diğer davalıya ise ilanen tebligat yapılmıştır.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı hazine vekili ile davalı Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili ve dahili davalı Çukurova Belediye Başkanlığı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
“Dava, kadastral parselin ihyası olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece, kısa kararda “davalı Seyhan Belediyesi hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına, 961 numaralı parselin ihyasına, ihya edilen parselin park alanında kaldığından ihya edilen alandan terkinine”; gerekçeli kararda ise, “davalı Seyhan Belediyesi hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına, 2084 m2 miktarlı 961 numaralı parselin hazine adına ihyasına, davanın kabul şekline göre tazminatla ilgili talep konusunda hüküm tesisine yer olmadığına, krokide C harfi ile gösterilen 97,14 m2 lik kısmın imar planına göre park alanında kaldığı anlaşıldığından bu bölümün ihya edilen alandan terkinine” karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı HUMY"nın 388, 6100 sayılı HMK"nın 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 1086 sayılı HUMY"nın 389., yine 6100 sayılı HMK."nın 298. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne varki, uygulamada 1086 sayılı HUMY"nın 381.maddesinin son fıkrasının 6100 sayılı HMK."nın 294.maddesinin getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda, kısa kararda ihya edilen parselin tamamının terkinine, gerekçeli kararda ise kısmen terkine karar verilmesi ve yine kısa kararda değinilmeyen tazminat isteği hakkında gerekçeli kararda hüküm tesisine yer olmadığına hükmolunması suretiyle, değinilen ilke ve yasa hükümleri göz ardı edilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere (6100 Sayılı HMK.nun geçici 3. maddesine göre) 1080 Sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.