Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, mülkiyeti DSİ"ye ait 439 parsel sayılı taşınmaz ile mülkiyeti davalı belediyeye ait 1200 parsel’in imar uygulaması sonucu oluşan 256 ada 1 parsel ile 257 ada 12 parsel sayılı taşınmazlar ve yine 1200 parselden yola terkin edilen taşınmazlar üzerine davalı belediye tarafından dükkanlar yapıldığını taşınmazın yaklaşık 840 m2’lik bölümünün 3621 Sayılı Kanun kapsamında kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, tapu iptali, elatmanın önlenmesi ve yıkıma karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesi uyarınca hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava; tapu iptali, kayıt terkini, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve 23.07.2011 tarihinde de resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.
Öte yandan, kısa kararda yer almadığı halde, gerekçeli kararda DSİ aleyhine açılan davanın husumet nedeniyle reddine yazılmak suretiyle, 1086 sayılı HUMY"nın 388-389, 6100 sayılı HMK"nın 298. maddesine aykırı olarak kısa karar ile çelişkili olarak gerekçeli karar oluşturulmuş olması da doğru değildir.
Davacı Hazine’nin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 29.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.