Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 12 parsel sayılı taşınmazda 6 nolu dairenin maliki olduğunu, dava dışı boşandığı eşi aleyhine yapılan usulsüz icra takibi sırasında taşınmazın ihale ile davalılardan M.’e satıldığını, M.’in de davalı K.’ya devrettiğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar, dairece; “Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının boşandığı eşi dava dışı A.tarafından yine dava dışı E.’a 20.02.1996 vadeli verilen senedin en son davalı İ.’e ciro edildiği, İ.’in de ödenmeyen senetten dolayı vekil aracılığıyla A.ve cirantalar aleyhine icra takibi yaptığı, A.’nin davacıdan olan alacağından dolayı davacıya İcra İflas Kanununun 89/2 maddesi uyarınca ihbar yapıldığı, icra takibi sonucunda davacıya ait çekişme konusu 12 parsel sayılı taşınmazdaki 6 nolu bağımsız bölümün ihalede davalı M.’e satıldığı, M. tarafından da davalı K.’ya temlik edildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda belirlenen işleyişten M.’in ilk el olduğu ve davalı K.’nın ise son kayıt maliki olduğu sabittir. Gerçekten de, icra ihalesi Eyüp İcra Tetkik Mercii Hakimliğinin 1999/258 esas, 635 karar sayılı ilamı ile iptal edildiğine göre, ilk el durumunda bulunan M. bakımından kaydın illetten mücerret hale geleceği ve yolsuz tescil durumuna düşeceği açıktır. Ne var ki, Türk Medeni Kanununun 1020. maddesinde öngörülen sicilin aleniyetinden istifade ederek taşınmazı edinen ikinci el durumundaki K.’nın, taşınmazı edinmesinde iyi niyetli olduğunun anlaşılması halinde 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanacağı kuşkusuzdur. Somut olayda, mahkemece, icra ihalesinin feshedilerek iptal edilmiş olması başlı başına kaydın iptalini gerektireceği düşüncesiyle, davanın kabulü cihetine gidilmiş, oysa, davalı K. yönünden iyi niyet olgusu bakımından bir araştırma yapılmamıştır. Hal böyle olunca, davalı K. bakımından iyi niyet araştırması yapılması, ondan sonra hasıl olacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir” gerekçesiyle bozulması üzerine bozma ilamına uyularak mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Duruşma isteği dava değeri yönünden reddedildi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, hükmüne uyulan bozma ilamı sonrasında davanın reddine karar verilmiştir.
Dairenin bozma ilamında somut olay açıklandıktan sonra mahkemece ne yönde araştırma yapılması gereği açıklanmıştır.
Ne var ki, bozma ilamına uyulmasına rağmen yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur.
Şöyle ki, dava konusu taşınmazın son kayıt maliki davalı K.Ö.’nun taşınmazı ediniminde iyi niyetli olup olmadığı hususu açıklığa kavuşmuş değildir.
Hal böyle olunca; önceki bozma ilamında açıklanan ilke ve olgular gözetilerek hükme yeterli araştırma ve incelemenin yapılması, mahallinde uzman bilirkişilerle yapılacak keşif ile dava konusu edilen 6 nolu bağımsız bölümün davalı K.’nın satın aldığı tarihteki gerçek değerinin ne olduğunun belirlenmesi, davalı K.’nın taşınmazı satın aldıktan sonra diğer davalıların avukatı olan Av. .’e vekalet vererek yerin tahliyesini sağladığı hususu üzerinde durulması, ayrıca taşınmazı halen kimin kullandığının belirlenmesi ve nihayet dosya kapsamı ile davalı K.’nın aynı taşınmazda 4 nolu dairede oturduğu beyan edildiğinden aynı taşınmazda oturup oturmadığının da tespit edilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.