Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11045 Esas 2011/14058 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/11045
Karar No: 2011/14058
Karar Tarihi: 29.12.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11045 Esas 2011/14058 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Bu davada, davacılar kayıtlı malik oldukları bir taşınmazı emlakçı davalının müşterisi olduğu kişiye satmaya karar vermişlerdir. Ancak tapuda yapılan işlem sırasında, yanlışlıkla başka bir taşınmaz da davalının oğlu ile satılmıştır. Davacılar, hata ve hile sonucu bu işlemin gerçekleştiğini, ayrıca kendi hukuki ehliyetlerinin bulunmadığını iddia ederek söz konusu taşınmazın tapu kaydının iptal edilmesini ve kendi adlarına tescil edilmesini talep etmişlerdir. Mahkeme, davalı T.'e husumet düşmeyeceğini, çekişme konusu taşınmazın diğer davalıya hile ile temlik edildiğini ve dava konusu taşınmazın satış bedelinin ödenmediğini gerekçe göstererek davayı kısmen kabul etmiştir. Ancak davacıların hukuki ehliyetlerinin olup olmadığına dair bir inceleme yapılmadan hüküm verilmiştir. Bu nedenle, temyiz itirazları doğru bulunmuş ve karar bozulmuştur. Davranışların sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudretine sahip olmayan bir kişinin kendi iradesi ile hak edinebilmesi ve borç altına girebilmesi mümkün değildir. Medeni Kanun, fiil ehliyetine sahip olan kişinin kendi fiilleriyle hak edinebileceğini ve borç altına girebileceğini belirtir. Fiil ehliyeti, ayırtım gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişiye verilir. Ayırtım gücü, yaşının küçüklüğü ya da akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi sebeplerden biriyle ve bunlara benzer nedenlerle ortadan kalkabilir. Bu nedenle, hukuki ehliyetin varlığı tespit edilmeden hüküm verilmesine uygun görülmemiştir. Kanuna göre ehliyetsiz olan kişinin yaptığı işlemlere sonuç bağlanamayacağı belirtilir.
1. Hukuk Dairesi         2011/11045 E.  ,  2011/14058 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ÜMRANİYE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 06/05/2011
    NUMARASI : 2008/477-2011/268

    Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
    Davacılar, kayden maliki oldukları 442 parsel sayılı taşınmazı emlakçı davalı T.’in müşteri olarak getirdiği H. Ş.’e satışı konusunda anlaştıklarını, bu amaçla Tapu Sicil Müdürlüğüne gittiklerinde hata ve hile sonucu 442 parsel yanında 446 parsel sayılı taşınmazın da davalı T. oğlu diğer davalı K. E.’ye satış suretiyle devrinin sağlandığını, yaşlı olup kendi iradeleri ile işlem yapma ehliyetlerinin bulunmadığını, 446 parselin satış bedelinin ödenmediğini ileri sürerek, 446 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
    Davalılar, dava konusu taşınmazın bedeli karşılığı satışa konu edildiğini, davacıların fiil ehliyetlerinin bulunduğunu, hata ve hile iddialarının doğru olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, davalı T.’e husumet düşmeyeceği, çekişme konusu taşınmazın davalı K. E.’ye temlikinin hile suretiyle olduğu, satış bedelinin ödenmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Karar, davalı K.E. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava ve birleşen dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 446 parsel sayılı taşınmazda davacıların dava dışı kişilerle birlikte paydaş oldukları ve anılan taşınmazdaki paylarını 02.09.2008 tarihli akitle davalı K. E.’ye satış suretiyle temlik ettikleri anlaşılmaktadır.
    Davacılar, hata ve hile olgusu yanında, temlik tarihinde hukuki ehliyetlerinin bulunmadığını, kendilerinin hata ve hileye düşürüldüklerini, dava konusu taşınmazın yapılan pay temlikinin geçersiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
    Bilindiği üzere; davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 tarih, 1990/1-152 esas-1990/236 karar sayılı kararında da aynı husus benimsenmiştir.
    Böylesi bir durumda, kamu düzenini ilgilendirmesi bakımından öncelikle ehliyetsizlik iddiası üzerinde durulmalı, yapılacak araştırma neticesinde kayıt maliklerinin ehliyetli olduklarının anlaşılması halinde ise, davada dayanılan diğer sebepler yönünden gerekli araştırmanın yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.
    Oysa, mahkemece ehliyetsizlik iddiası üzerinde durulmadan sonuca gidilmiştir.
    Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
    Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
    Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
    Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
    Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, 2659 sayılı Yasanın 7 ve 16.maddeleri gereğince Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Kurulundan rapor alınması, tarafların tüm delillerinin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, hukuki ehliyete haiz olunduğunun saptanması halinde diğer iddialar üzerinde durularak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
    Davalı K. E."nin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, sair hususların bozma nedenine göre inceleme konusu yapılmamasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara