Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2016/33033 Esas 2020/5019 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
22. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/33033
Karar No: 2020/5019
Karar Tarihi: 12.03.2020

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2016/33033 Esas 2020/5019 Karar Sayılı İlamı

(Kapatılan)22. Hukuk Dairesi         2016/33033 E.  ,  2020/5019 K.

    "İçtihat Metni"



    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
    DAVA TÜRÜ : ALACAK

    Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı İsteminin Özeti:
    Davacı vekili, iş sözleşmesine haklı bir neden olmadan davalı tarafından son verildiğini öne sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
    Davalı Cevabının Özeti:
    Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkeme Kararının Özeti:
    Mahkemece yapılan yargılama sonucunda toplanan delillere göre ve bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Temyiz:
    Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
    Gerekçe:
    1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
    2- Taraflar arasında davacının hizmet süresi konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
    Somut uyuşmazlıkta; Aksaray Üniversitesi"nde alt işverenler nezdinde temizlik işçisi olarak çalışan davacı, işyerinde 2007 yılının Ocak ayından itibaren çalıştığını iddia etmiştir. Mahkemece bu iddiaya itibar edilerek hüküm kurulmuş ise de; SGK kayıtları, işe giriş ve işten ayrılış bildirgeleri ile tüm dosya kapsamı incelendiğinde; davacının, 31.01.2007-04.04.2007 tarihleri arasında 1005204 sicil numaralı işveren bünyesinde 2 ay 5 gün çalışması bulunduğu, bu işyerinin dava dışı Elden..şirketi olduğu ve “eldiven imalatı” işi ile uğraştığı, adresinin “Aksaray Organize Bölgesi” olduğu görülmektedir. Dolayısıyla bu işyerinde geçen hizmet süresinin, davacının dava dışı asıl işveren Üniversite bünyesinde işyeri devri kurallarına tabi olarak alt işverenlerde geçen çalışması ile bir ilgisi bulunmamaktadır.
    Açıklanan nedenler ile son alt işveren davalının sorumlu olduğu hizmet süresine 31.01.2007-04.04.2007 tarihleri arasında 1005204 sicil numaralı işveren bünyesinde geçen 2 ay 5 gün çalışmanın eklenmesi hatalıdır. Mahkemece, hüküm altına alınan alacakların bu kabule göre belirlenecek hizmet süresi dikkate alınarak yeniden hesaplanması gerekmektedir.
    3- Taraflar arasında davacının aldığı ücretin miktarı konusunda da uyuşmazlık bulunmaktadır.
    4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
    İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
    4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu Mahkemece resen araştırılmalıdır.
    Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
    Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
    Somut uyuşmazlıkta; davacı dava dilekçesinde ne kadar ücret ile çalıştığını beyan etmemiştir. Davalı ise, davacının ücretine ilişkin herhangi bir belge sunmamıştır. Bu nedenle Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, tanık anlatımlarına göre ücretin belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de; raporda, davacının 1.100,00 TL net ücret ile çalıştığının kabul edildiği, oysa tanık anlatımları incelendiğinde; kabul edilen ücretin davacının net çıplak ücreti olmadığı, tanıkların davacının yol ve yemek giderlerleri dahil aylık net 1.100,00 TL ile çalıştığını beyan ettikleri görülmektedir. Hal böyle olunca; Mahkemece, net 1.100,00 TL tutardan yemek ve yol giderlerinin çıkarılmasından sonra bulunacak miktarın, davacının net çıplak ücreti olduğunun kabulü yerine yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
    Davacının çıplak net ücreti belirlendikten sonra talep edilen alacakların yeniden hesaplanması gerekmektedir.
    4- Taraflar arasındaki bir diğer uyuşmazlık; davacının ücret alacağının miktarı ve temyiz aşamasında sunulan ödeme belgelerinin dikkate alınıp alınamayacağı noktalarındadır.
    Az yukarıda açıklanan nedenler ile davacının ücret alacağının miktarının yeniden belirlenmesi gerekmesinin yanı sıra davalı tarafından temyiz aşamasında bazı ödeme belgeleri sunulduğu görülmektedir.
    Kural olarak, yargılama aşamasında dayanılıp sunulmayan deliller, temyiz veya karar düzeltme aşamasında sunulamazlar; sunulmuş olsalar bile, bu aşamalardaki incelemeler sırasında dikkate alınamazlar. Bu kuralın tek istisnası, dayanılıp sunulan delillin, o davaya konu borcu söndüren bir nitelik taşıması; örneğin, davaya konu borcun ödenmiş olduğunu gösteren makbuz, ibraname gibi bir belge olmasıdır.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/h maddesinde, “davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması” dava şartları arasında sayılmıştır. Ödenmiş alacak hakkında davacının dava açmakta hukuki yararı yoktur. Bu halde, 6100 sayılı Kanun’un 115. maddesi gereğince, dava şartının varlığı ya da yokluğunun incelenmesi, doğrudan mahkemeye verilmiş ödevlerden olması karşısında, önceden ileri sürülmemiş olsa bile temyiz aşamasında dava şartının var olup olmadığını kendiliğinden gözetilmesinde bir usuli engel bulunmamaktadır.
    Davanın hukuksal niteliği ve somut olayın özelliği gereği davalı, temyiz aşamasında dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla, yargılama aşaması henüz tamamlanmamış ise böyle durumda, borcu itfa eden belge değerlendirmeye alınmalıdır. Gerçekten de, yargılamada davayı inkâr eden davalının savunması, borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen nedenlerle, temyiz aşamasında sunulan ve borcu söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından söz edilemeyeceğinin kabulü de zorunludur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 24.02.2016 Tarih, 2014/22-735 Esas,2016/166 Karar)
    Açıklanan nedenler ile, davacıya 1.10.2014 tarihinde 306,25 TL ödendiğini ayrıca aynı tarihte maaş haczi nedeniyle davacının haciz dosyasına 103.00 TL gönderildiğini gösteren belgeler ilk kez temyiz aşamasında sunulmuş ise de; ödeme belgesi mahiyetinde kabul edilmelidir. Ödeme belgesinin hakkı ortadan kaldıran özelliği nedeni ile yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gereklidir. Mahkemece ücret alacağının miktarı konusunda bu belgeler değerlendirilmelidir.
    Öte yandan, davacının son ay 21 gün çalıştığı kabul edilerek ücret alacağı hesaplanmıştır. Ne var ki; son ay için davalı tarafından SGK’ya 10 gün çalışma bildirildiği ve eksik gün bildirimi yapıldığı görülmektedir. Dava dilekçesinde de davacının son ayda raporlu olduğu bir dönemden bahsedildiği dikkate alındığında; davacının ücret alacağının hesaplandığı dönemde raporlu olduğu bir süre olup olmadığının da belirlenmesi ve sonucuna göre hesaplama yapılması gerekmektedir.
    Mahkemece belirtilen hususlar gözetilmeden karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ:
    Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 12.03.2020 gününde oybirliği ile karar verildi.








    Hemen Ara