Esas No: 2017/1710
Karar No: 2021/817
Karar Tarihi: 22.06.2021
Araç Kiralayan Kişinin İşleten Olarak Sorumluluğu - Uzun Süre Elinde Bulundurma - Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1710 Esas 2021/817 Karar Sayılı İlamı
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıya ait aracın müvekkili şirkete kasko sigortalı araca çarpması nedeniyle araçta meydana gelen 5.614,74TL hasar bedelinin sigortalısına ödendiğini, ödenen tazminatın rücuen tahsili için başlatılan icra takibine davalıların haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek davalının İzmir 5. İcra Dairesinin 2012/7219 E. sayılı takip dosyasında yaptığı itirazın iptaliyle aynı dosyada takibi devam eden araç sürücüsü ... yönünden alacağın tahsilinde tekerrür olmamak kaydıyla takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı cevap dilekçesinde; kusur oranını ve tazminat miktarını kabul etmediklerini, müvekkilinin aracını dava dışı ...’a ait Rent a Car (araç kiralama) şirketine kiraladığından sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.07.2014 tarihli ve 2013/302 E., 2014/457 K. sayılı kararı ile; davalı aracın 10.12.2010 ilâ 10.12.2011 tarihleri arasında ... isimli şahsa kira sözleşmesi ile kiraladığını ve kendisine yükletilebilecek bir kusurun olmadığını, aracın işleteni sıfatının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş ise de; Bornova İlçe Emniyet Müdürlüğünün 04.05.2012 tarihli cevabi yazısında; 35 AU 3837 plaka sayılı aracın 12.06.2011 tarihi itibariyle ... adına kayıtlı olduğu, adi yazılı kira sözleşmesinin her zaman düzenlenmesi olanağının bulunduğu, sözleşme gereğince ödenen kira bedeline ilişkin delil sunulmadığı, sözleşmenin herhangi bir kuruma ibraz edilmediği saptanmakla araç sahibi olan davalı aynı zamanda araç işleteni sıfatının devam ettiğinin kabul edildiği, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 85. maddesi uyarınca davalının kaza tarihinde araç sürücüsü olan Muhammet Avcı'nın kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olduğundan davalının araç işleteni ve araç maliki sıfatı ile davacı sigortaya sigortalı araçta meydana gelen hasardan sorumlu olduğu gerekçesiyle; davanın kabulü ile İzmir 5. İcra Dairesinin 2012/7219 E. sayılı takip dosyası ile yürütülen icra takibine itirazın iptali ile; (borçlu Muhammet Avcı yönünden tahsilde tekerrüre neden olmamak üzere) takibin devamına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince 18.11.2014 tarihli ve 2014/20269 E., 2014/16203 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. 2918 sayılı KTK hükümlerine göre, trafik kaydı "işletenin" kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, "İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alacı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır." şeklinde tanımlanmıştır. Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (kısa bir süre olmamak kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının bulunmaması durumlarında, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan ekonomik yönden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Doktrinde ve Yargıtay'ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir. Dava konusu olayda, davalı aracın maliki olup olay tarihinde aracı uzun süreli olarak rent a car firmasına kiraya verdiği savunmasında bulunmuştur.
Davalı tarafından aracın dava dışı şirkete kiralandığı dolayısıyla işleten sıfatının kalmadığına dair savunması adi yazılı kira sözleşmesine dayanmaktadır. Mahkemece, kira sözleşmesinin resmi olarak yapılmadığından, davalının işleten sıfatının ortadan kalkmadığı belirtilmiştir. Oysa sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan BK’nda kira sözleşmelerinde resmi şekil şartı aranmamaktadır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemelerde göz önünde bulundurularak, davalıya ait araç, dava dışı üçüncü kişiye kiralandığı iddia edildiğine göre, taraflar arasında yapılan kira sözleşmesinin uzun süreli ve 3.kişileri bağlayacak güçte bir kira sözleşmesi olup olmadığı, aracın teslim edilip edilmediği, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma olup olmadığı, kira sözleşmesinin ve kira bedelinin maliye ve vergi dairelerine bildirilip bildirilmediği, ibraz edilen sözleşme yükümlülüklerinin kim tarafından yerine getirildiği, gerektiğinde işleten ve kiracının varsa ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle kira sözleşmesinin, fatura, ruhsat, cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, işletenlik sıfatının davalıda bulunup bulunmadığı hususları tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
2)Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.09.2015 tarihli ve 2015/255 E., 2015/516 K. sayılı kararı ile; bozma ilamında belirtilen ticarî defter ve kayıtların davalının cevap dilekçesi sonundaki delil listesinde olmadığı, davalının sunduğu adi yazılı kira sözleşmesinin her zaman için düzenlenmesinin mümkün olduğu, davalının ödenen kira bedeline ilişkin delil sunmadığı, sözleşmeyi herhangi bir kuruma ibraz ettiğini ispatlayamadığı, kayıt maliki olan davalının işleten sıfatının olduğunun kabulünün gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; sahibi olduğu aracı uzun süreliğine kiraya verdiğini ve trafik kazasının da bu sürede meydana geldiğini savunan davalının işletenlik sıfatının kalkıp kalmadığı ve mahkemece bu kapsamda yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1. maddesine göre; bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi hâlinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. Aynı maddenin 5. fıkrasında da “İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” amir hükmüne yer verilmiştir. Kanun bu madde ile zarardan öncelikle araç işletenini sorumlu tuttuğundan ilk olarak zarara sebep olan araç işleteninin belirlenmesi gerekmektedir.
13. İşleten; KTK’nın 3. maddesinde; “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişi” olarak tanımlanmış; ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edildiği takdirde bu kişinin de işleten sayılacağı belirtilmiştir.
14. Araç sahibi, aracı için adına yetkili idare tarafından tescil belgesi verilmiş ya da sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişidir. Gerçek işleten, kural olarak aracın sahibi olup, genel hayat tecrübelerine göre aynı zamanda onun zilyetliğine de sahiptir. Ancak her zilyet araç işleteni olmadığı gibi her araç sahibi de zilyet ya da işleten olmayabilir. Trafik kaydı ve araç tescil belgesi mülkiyet ilişkisinin belirlenmesinde sadece bir karine fonksiyonuna sahiptir. İşletme ilişkisiyle mülkiyet ilişkisi ve vazülyetlik ilişkisi tamamen birbirinden farklıdır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2018, s. 704 vd). Bu karine işletenin kim olduğunu gösteren mutlak bir karine olmayıp, işletenin kim olduğunu belirleyen güçlü bir delil niteliğindedir. Bu nedenle KTK’da işleten ve araç sahibi ayrı ayrı tanımlanmıştır.
15. Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde işletenin tanımı yapılırken şekli ölçüt değil maddi ölçüt esas alındığından işletenin belirlenmesinde; araç üzerinde kurulan fiili hâkimiyet, araçtan ekonomik yararlanma, aracı kendi hesabına işletme, aracın masraf ve rizikolarına katlanma ilişkisi esas alınır. Özellikle aracın trafiğe sokulmasına veya trafikten çekilmesine, bakılmasına, muhafazasına, kim tarafından, nasıl ve hangi amaçla kullanılması gerektiğine karar verme yetkisi, fiili hâkimiyeti oluştururken; bir aracın masraf ve tehlikelerini üstlenme ise, onun donatım, bakım ve işletme giderlerini, vergi ve sigorta primlerini ödemeyi ifade etmektedir. Özellikle aracın yakıt, onarım, yağ, garaj ile diğer parça ve ihtiyaçlarını karşılamak için harcanan paralar, giderler arasında sayılabilir (Eren, s. 705). Yargıtayın sapma göstermeyen yerleşik uygulaması da bu yöndedir.
16. İşleten sıfatının belirlenmesinde; araç üzerinde fiili hâkimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hâkimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Uzun süre kavramı, belirli bir gün sayısı ile sınırlı olmayıp, her somut olayın özelliğine göre ayrıca değerlendirilir. Ayrıca bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarına halel getirecek bir sonuç yaratmaması şarttır. O hâlde; kısa süreli olmamak kaydıyla, araç herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devredildiğinde artık üzerindeki fiili hâkimiyetin ortadan kalkması, bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının da bulunmadığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hâkimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimse işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulacak, araç maliki sorumlu tutulamayacaktır. Örneğin, aracı uzun süreli kiralayan kiracı işleten sıfatını kazanacak, araç malikine husumet yöneltilemeyecek, ona yöneltildiğinde ise davanın husumet nedeniyle reddine karar verilecektir. Burada verilen ret kararı borcun olmadığına dair bir ret kararı olmayıp, davalının borçlu sıfatına (taraf sıfatına) sahip olmadığına ilişkin verilen ret kararı olduğu unutulmamalıdır.
17. Husumet (taraf sıfatı), bir usul hukuku sorunu olmayıp, davaya konu edilen subjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında karar verilemeyeceğinden dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Taraf sıfatı bir dava şartı değildir. Taraf sıfatı, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu olan bir olgudur (Kuru, B.: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Ankara 2020, C.I, s. 331vd).
18. Eş söyleyiş ile taraf sıfatının araştırılması, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise, davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise, def'i değil itiraz niteliğinde olması nedeniyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsalar bile mahkemece re'sen nazara alınmasıdır.
19. Eldeki davada, araç sahibi olan davalı aracını uzun süreli kira sözleşmesi ile dava dışı araç kiralama şirketine verdiğini savunmuş ve bu savunmaya yönelik olarak da kiralayanın dava dışı ..., kiraya verenin davalı ... olarak gösterildiği, kira süresinin 10.12.2010-2011 tarihlerini kapsadığı, aylık ve toplam kira bedellerinin yer aldığı kira sözleşmesi sunmuştur. Kaza tarihi 12.06.2011’dir. Yerel mahkemece davalının işleten olmadığı yönündeki savunması üzerinde yeterince durulmadan, tarafların sunduğu deliller tam olarak toplanmadan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 221. maddesi göz ardı edilerek yan deliller de incelenmeden, kira sözleşmesinin resmî olarak yapılmadığından bahisle, sonuca ulaşılmıştır. Eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulamayacağı açıktır. Zira sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda kira sözleşmelerinin yapılmasında resmî şekil şartı aranmamaktadır. Davalının savunmasının yan delillerle desteklenip desteklenmediğinin belirlenmesi, anılan sözleşmenin üçüncü kişileri bağlayıcı güçte olup tespit edilebilmesi ve davalının işleten sıfatına sahip olup olmadığının ortaya çıkarılabilmesi için önemlidir.
20. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalıya ait aracın dava dışı üçüncü kişiye kiralandığı ileri sürüldüğüne göre, bu husus bir ön sorun olarak görülerek, taraflar arasında yapılan kira sözleşmesinin uzun süreli ve üçüncü kişileri bağlayacak güçte bir kira sözleşmesi olup olmadığı, aracın teslim edilip edilmediği, araç üzerinde fiili hâkimiyeti ve ekonomik yararlanmanın olup olmadığı, kira sözleşmesinin ve kira bedelinin maliye ve vergi dairelerine bildirilip bildirilmediği, ibraz edilen sözleşme yükümlülüklerinin kim tarafından yerine getirildiği incelenmeli, sunulan delillerin sıhhatini incelemek için gerektiğinde işleten ve kiracının varsa ticarî defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle kira sözleşmesinin, fatura, ruhsat, cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği araştırılmalı, tarafların delil listesinde bulunan diğer deliller de toplanmalı, özellikle soruşturma evrakı ve ceza dosyası getirtilmeli ve davalının işleten sıfatının (dolayısıyla taraf sıfatının) bulunup bulunmadığı hususları denetime elverişli bir biçimde tartışılarak sonucuna göre karar verilmelidir.
21. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; taraflarca hazırlanma ilkesi uyarınca davalının savunmaya ilişkin tüm delillerini ortaya koymasının gerektiği, mahkemece kendiliğinden defterler ve diğer belgeler üzerinde araştırma yapılmasına karar verilemeyeceğinden yerel mahkeme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
22. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 /III-I. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 22.06.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.