Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, 21 ada 4 parselde kayıtlı taşınmazda paydaş olduklarını, fiili ve rızai taksim sonucu kendilerinin kullandığı kısmı davalıların demir profil malzemeden bir şey yapıp içine eski eşyalar koymak suretiyle müdahale ettiklerini, davalı S."nin ise arsasına yönelik olarak asansör kapısı bırakmak suretiyle tecavüz ettiğini ileri sürüp, elatmanın önlenmesi ve fiilen kullandıkları kısmın ayrılarak adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalılar, dava konusu taşınmaz için Kadastro Mahkemesinde dava görüldüğünü, taşınmazın rızai ve kazai taksim görmediğini, fiili kullanım durumunun oluşmadığını, tapuda çok sayıda paydaş bulunduğunu, tescil davasının tüm paydaş ve iştirakçilerine yöneltilmesi gerektiğini bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacıların taraf teşkilini sağlayamadıkları, mahkemece verilen kesin süreye riayet etmedikleri, davanın husumetten reddi gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava ve birleşen dava, paydaşlar arsında elatmanın önlenmesi ve fiilen kullandıkları kısmın ayrılarak ayrı ada ve parsel numarası verilerek adlarına tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, taraf teşkilinin sağlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların ve davalılardan H., S. ve S.,nin dava konusu 21 ada 4 parsel sayılı taşınmazda paydaş oldukları, davalı C.in kayıtla ilgisinin bulunmadığı, taşınmazda davanın tarafları dışında başkaca daha bir çok paydaşın bulunduğu, mahkemece, tescil isteği bulunması nedeniyle tüm kayıt maliklerinin davaya dahil edilmesi için verilen ara kararının davacılarca yerine getirilmediği gerekçesiyle davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, paydaşlar arasında taşınmazın bir kısmının müstakilen tescili isteği ile açılan davanın dinlenme olanağı bulunmadığı, böylesi bir isteğin ancak paydaşlığın (ortaklığın) giderilmesi davası ile talep edilebileceği kuşkusuzdur. Paydaşlığın giderilmesi davasının ise 1086 sayılı HUMK,nun 8/ II, 2, (yeni 6100 sayılı yasanın 4/ b) hükümleri gereğince münhasıran Sulh Hukuk Mahkemelerinde görülmesi gerektiği gözetildiğinde tescil isteği bakımından davanın reddedilmiş olması sonucu itibariyle doğrudur. Bu nedenle davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Ancak, elatma olgusu haksız fiil niteliğinde olup elatmanın önlenmesi davalarının da haksız fiili gerçekleştiren kişilere karşı açılması gerekir. Somut olayda, davacılar paydaşı ve zilyedi oldukları yere davalıların elattıkları iddiası ile eldeki davayı açmışlardır. Bu duruma göre, elatmanın önlenmesi isteği bakımından tarafların gösterecekleri delillerin toplanması, araştırma ve incelemenin yapılması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir.
Hal böyle olunca, davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.