Esas No: 2011/10562
Karar No: 2011/13496
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/10562 Esas 2011/13496 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KADIKÖY 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/07/2008
NUMARASI : 1998/964-2008/187
Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, miras bırakan F. A.’ın mirasçıdan mal kaçırmak ve saklı payı ihlal etmek kastıyla 706 ada 28 parsel sayılı taşınmazdaki 4 parça bağımsız bölümü bağış suretiyle davalı T.’a, 2 adet bağımsız bölümü satış suretiyle davalı G.ya ve kat mülkiyeti kurulmadan önce aynı taşınmazın 1/2 payını davalı H.’e satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, olmadığı taktirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, iddiaların doğru olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların bir bölümünün bağış, bir kısmının ise satış suretiyle davalılar T. ve G.’ya temlik edildiği, asıl davanın tenkis isteğiyle açıldığı, ıslaha davalıların muvafakati bulunmadığı, bilirkişi raporunda açıklandığı şekilde tenkis yönünden hüküm kurulması gerektiği, birleşen davada, davalı H.’e yapılan pay temlikinin Almanya’dan gönderdiği para karşılığı yapıldığı, satışın gerçek olup muvazaalı bulunmadığı gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davalılar T.ve E. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava ve birleşen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan F.A.’ın çekişme konusu 706 ada 28 parsel sayılı taşınmazın ½ payını 10.07.1964 tarihli akitle oğlu H.’e satış suretiyle temlik ettiği, anılan taşınmazda bina yapılarak 04.08.1971 tarihinde kat mülkiyeti tesis edilmesinden sonra yine murisin aynı taşınmazdaki 2, 3, 4 ve 13 nolu bağımsız bölümleri 27.12.1978 tarihli akitle bağış suretiyle oğlu davalı T.’a; 11 nolu bağımsız bölümü 04.12.1986 tarihli akitle, 10 nolu bağımsız bölümü ise 20.l0.1993 tarihli akitle satış suretiyle ikinci eşi davalı G.’ya temlik ettiği, kat mülkiyeti ile davalı Hüseyin adına payına karşılık 7 parça bağımsız bölümün tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Asıl davada, davalılar T. ve G.’ya yapılan bağımsız bölüm temliklerinin, birleşen davada ise, davalı H.’e yapılan taşınmaz temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, saklı payın ihlal edildiği ileri sürülerek eldeki davalar açılmıştır.
Birleşen davada; miras bırakanın davalı H.’e dava konusu taşınmaz arsa niteliğinde iken ½ payını temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kanıtlanamadığından yerel mahkemece, paya bağlantılı olarak sonradan davalı H.’e özgülenen kat mülkiyetli bağımsız bölümler bakımından davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bu yöne ilişkin davalılar T.ve E.’ın temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Davalılar T.ve E.’ın öteki temyiz itirazlarına gelince; bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür.Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin üç aylık iaşe, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belilenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirascılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür"atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir.
Somut olaya gelince; yukarıda açıklanan ilke ve olgular gözetildiğinde, asıl davada; dava konusu 10 ve 11 nolu bağımsız bölümler davalı G.’ya satış suretiyle temlik edilmiş olup, tenkise tabi nitelik taşımayacağı açıktır. Koşulların varlığı halinde haklarında 01.04.1974 tarih, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması gerekeceği kuşkusuzdur. Oysa mahkemece, sağlar arası ölüme bağlı tasarruflar için Türk Medeni Yasasının 560 ve 571. maddeleri arasında öngörülen tenkis davasına konu edilebilecek işlem olarak değerlendirme yapılarak anılan bağımsız bölümler bakımından tenkisten dolayı hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Kabul tarzı itibariyle de, 10 ve 11 nolu bağımsız bölümler bakımından tenkis isteği kabul edildiğine göre, saklı pay oranında kabul kararı verilmesi gerekirken, kanuni miras payı oranında hüküm tesisi de isabetsizdir.
Diğer taraftan, davacılar, 28 parsel sayılı taşınmazdaki 2, 3, 4 ve 13 nolu bağımsız bölümler hakkında dava açtıklarına göre, bu bağımsız bölümlere ilişkin olarak tenkis hükmü kurulması gerekirken, dava dışı ve miras bırakan adına kayıtlı iken imarla 3040 ada 2 parsel olan ve hukuki niteliği kalmayan kadastral 1158 ada 36 parsel hakkında karar verilmesi doğru olmadığı gibi, ayrıca, kabul tarzı itibariyle de, sabit tenkis oranı saptandıktan sonra davalıya tercih hakkı kullandırılmış, davalı da tercihini ayın yönünde açıklamış, bu durumda taşınmazın mülkiyetinin davacı tarafa intikal ettirilmesi ve davacıların saklı payına tekabül eden bedel davacılar üzerine bırakılarak arta kalan değerin davalı T.’a ödenmesi gerekeceği hususunun göz ardı edilerek taşınmazın mülkiyeti bakımından ayın olarak pay oranında iptal ve tescile karar verilmesi de isabetsizdir.
Öte yandan; kabule göre de, asıl davada mahkemece, davacıların miras payı oranında iptal ve tescile karar verildiğine göre dava konusu taşınmazların dava tarihi itibariyle belirlenen değerleri üzerinden hükmedilen miras payı oranına göre belirlenecek değer üzerinden harcın hüküm altına alınması yerine yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçe ile fazla harcın hüküm altına alınması doğru olmadığı gibi, dava dilekçesinde 6.000,00.-TL olarak dava değeri gösterildiğine, keşfen belirlenen değer üzerinden yargılama sırasında harç ikmali yapılmadığına göre dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yüksek avukatlık parasına karar verilmiş olması da doğru değildir.
Davalılar T. ve E.’ın, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.