Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9767 Esas 2011/13494 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/9767
Karar No: 2011/13494
Karar Tarihi: 22.12.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9767 Esas 2011/13494 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Dava, miras bırakan M'in adına kayıtlı taşınmazın muvazaalı olarak temlik edilmesiyle ilgili tapu kaydının iptali ve adlarına tescili istemiyle açılmıştır. Davacılar, bu işlemi mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Davalılar ise taşınmazları bedelini ödeyerek satın aldıklarını iddia etmişlerdir. İlk kararda, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali ve tescil davası açılabileceği belirtilmiştir. Ancak tenkis isteği bulunmadığı için karar bozulmuş ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Son kararın kısa kararında, davalı M.A.'ya yönelik dava yerinde görülmediği için reddine karar verilmiştir. Ancak gerekçeli kararda bu yönde bir hüküm tesis edilmemiştir ve çelişkili karar verilmiştir. Bu nedenle karar, HUMK'nın 428. maddesi gereğince bozulmuştur.
Kullanılan Kanun Maddeleri:
- 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı
- 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 381. ve 388. maddeleri
- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 294. ve 298. maddeleri
- Anayasanın 141. maddesi
1. Hukuk Dairesi         2011/9767 E.  ,  2011/13494 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 19/04/2011
    NUMARASI : 2009/379-2011/169

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacılar, miras bırakan M.in adına kayıtlı 36 parsel sayılı taşınmazı 1/2’ şer paylı olarak davalılara temlik ettiğini, işlemin muvazaalı ve mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
    Davalılar, dava konusu taşınmazları bedelini ödeyerek satın aldıklarını, iddiaların doğru olmadığını, alım güçlerinin bulunduğu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
    Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, dairece; “muris muvazaası nedeniyle açılan davalarda 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararının uygulanacağı ve bu tür davaların herhangi bir hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceği, ayrıca olayda tenkis isteğinin bulunmadığı açıktır. Öte yandan, dava dışı mirasçı Ü.tarafından davalı S.A. aleyhine açılan 2007/85 E-2008/298 Karar sayılı dava dosyasında, miras bırakan tarafından S. A.e yapılan 36 parseldeki pay temlikinin muvazaalı olduğunun belirlendiği ve davanın kabulle sonuçlanıp, kesinleştiği gözetildiğinde, anılan bu dava dosyasının eldeki dava için güçlü delil olacağında kuşku yoktur.
    Hal böyle olunca; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali ve tescil davası yönünden, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda tüm delillerin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir” gerekçesiyle bozulması üzerine bozma ilamına uyularak mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Karar, davacılar ve davalı S. A. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, muris muvazaası hukuksla nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda işlem yapılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı HUMY"nın 388, 6100 sayılı HMK"nın 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 1086 sayılı HUMY"nın 389., yine 6100 sayılı HMK."nın 298. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
    Ne var ki, uygulamada 1086 sayılı HUMY"nın 381.maddesinin son fıkrasının 6100 sayılı HMK."nın 294.maddesinin getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
    İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki Maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
    Somut olayda, kısa kararda, “davalı M. A.a yönelik dava yerinde görülmediğinden Reddine” karar verildiği halde gerekçeli kararda bu yönden bir hüküm tesis edilmeyerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
    Hal böyle olunca; 10.04.1992 gün, 1992/7 esas, 1992/4 karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara