Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, davalı M."in miras bırakanına ait 183 parsel sayılı taşınmazdaki bina çok yüksek olmadığı halde üzerine diğer davalının baz istasyonu kurduğunu, dikkat çekmemesi için etrafının baca gibi kapatıldığını, baz istasyonu kurulduğundan beri mahallelerinde kanser vakalarının arttığını, psikolojik olarak etkilendiklerini ileri sürerek, yerleşim yeri içinde bulunan ve insan sağlığı için tehlike arz eden baz istasyonunun kaldırılarak daha uygun bir yere kurulmasına karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında maddi ve manevi tazminatta talep etmişlerdir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacıların iddialarının sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan çekişmenin giderilmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacıların, davalı şirketin diğer davalılara ait 183 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yeralan ve çok yüksek olmayan binası üzerine baz istasyonu kurduğundan beri kanser vakalarında artışlar olduğunu, başağrısı çektiklerini, tesisin kurulduğu yerin insanların yoğun yaşadığı yerleşim bölgelerinden olduğunu, baz istasyonlarının yaydığı elektromanyetik radyasyonun çevre sağlığını olumsuz etkilediğini, telafisi mümkün olmayan zararlar doğabileceğini ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
İddianın bu içeriği ve niteliğine göre taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanununun 737. ve devam eden hükümlerinde ön görülen komşuluk hukukundan kaynaklandığı açıktır.
Hemen belirtilmelidir ki, baz istasyonu adı verilen tesislerin işletilmesi sonucu geniş halk kitlelerine yarar sağladığı ve hizmet verildiği kuşkusuzdur. Ancak bu yararın sağlanması karşısında kişilerin zarar görmesi de kabul edilemez. Buna göre, hizmetten elde edilen yarar ile bunun karşısında verilen zararın değerlendirilmesinde zorunluluk vardır. Öte yandan, hiçbir hizmetin insan yaşamı kadar önem ve öncelik taşıdığı da düşünülemeyeceği gibi yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın sağlığından olması uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. Öyleyse, böyle bir tehlikenin varlığının saptanması halinde gerekli önlemlerin alınmasının zorunlu ve kaçınılmaz olduğuda tartışmasızdır.
Konuyla ilgili "Elektronik Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddetinin Uluslararası Standartlara Göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü ve Denetimi Hakkında Yönetmelikte" bir kısım usul ve esasa dair düzenlemelere yer verilmiş olup, yönetmeliğin 12. maddesinde ölçüm yapacak personelin nitelikleri belirtilmiş ve 11. maddesinde de ölçümde kullanılacak cihazların ne olacağı belirtildikten sonra nitelikleri ve özellikleri sayılmıştır.
Somut olaya gelince; Mahkemece, çekişme konusu baz istasyonunun davacıların oturduğu bina ve civar apartmanlarda yaşayanlar için sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, psikolojik olarak yaşamlarını olumsuz olarak etkilediği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verildiği görülmektedir.
Çekişmeye konu baz istasyonunun konumu itibariyle insanların yoğun olarak yaşadıkları ve hayatlarını sürdürdükleri yer içerisinde kurulduğu sabittir.
Ne var ki; mahkemece, hükme esas alınan raporu düzenleyen bilirkişilerin yönetmeliğin 12. maddesinde belirtilen sıfat ve vasıfları taşıdıkları, başka bir ifade ile gerekli ehliyete haiz oldukları, keşif tutanağında bilirkişilerin yönetmeliğe uygun cihazlarla ölçüm yaptıkları belirtilmiş ve elde edilen değerlerin yönetmelikte belirtilen değerlerin altında olduğu bilirkişilerce rapor edilmiş ise de; görüşüne başvurulan bilirkişilerin her üçünün de elektrik ve elektronik konusunda uzman oldukları, tespit edilen radyasyon değerlerinin referans değerlerinin altında dahi olsa uzun süre maruz kalınması halinde kişilere ve çevreye zarar verip vermeyeceği ve verilecek zararların neler olabileceği hususunda bilgi birikimine ve branşına sahip uzman bilirkişiye, bilirkişi heyetinde yer verilmediği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; Elektronik Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddetinin Uluslararası Standartlara Göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü ve Denetimi Hakkında Yönetmeliğin 12. maddesinde belirtilen niteliklere haiz bilirkişiler ile uzun süreli radyasyona maruz kalmanın insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda görüş bildirebilecek uzman kişinin de aralarında yeraldığı bilirkişi heyeti ile birlikte mahallinde yeniden keşif yapılması, aynı yönetmeliğin 11. maddesinde belirtilen ölçüm cihazları vasıtasıyla gerekli ölçümlerin yapılması, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda bilirkişilerden rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalı şirket vekilinin temyiz itirazları belirtilen sebeplerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.