Esas No: 2011/9750
Karar No: 2011/13223
Karar Tarihi: 20.12.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9750 Esas 2011/13223 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SİVAS 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/03/2011
NUMARASI : 2009/205-2011/128
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, maliki olduğu 40 parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümü kayın pederi D. Ç. ile davalıların miras bırakanı G. M."in nikahsız birlikte yaşamaları ve kayınpederinin bakım ve gözetimi için ölünceye kadar bakım koşulu ile G."e devrettiğini kendisinin bakıma ihtiyacı olmadığını temliki işlemin butlana dayalı olduğunu Borçlar Kanununun 18 ve 20.maddeleri uyarınca iptali gerektiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalılar; davacının kendi muvazaalı işleminin iptalini istediğini yazılı delil ile ispatı gerektiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın davacının kayın pederi ile davalıların miras bırakanının nikahsız bir arada yaşamaları ve bakım gözetiminin yapılmasının temini için devredildiği;Borçlar Kanununun 65.maddesi uyarınca haksız veya ahlaka aykırı bir amaç için verilen şeylerin istirdat edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.12.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat gelmedi ile temyiz edilenler vekili Avukat ...geldi duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava; tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; Çekişme konusu 40 parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümün davacı tarafından bizzat 31.5.2005 tarihli akitle davalıların miras bırakanı G. M.’e ölünceye kadar bakım akdi ile temlik edildiği, davacının taşınmazı kayın babasının bakımı amacıyla davalıların miras bırakanına devrettiğini, kendisinin bakıma ihtiyacı olmadığını temlikin butlan nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmıştır.
İddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesinin içeriği ve dosyada mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacının kendi muvazaalı işlemine ( taraf muvazaası) dayandığı sonucuna varılmaktadır. Ne var ki, mahkemece davacı isteği BK’ nun 65. maddesi kapsamında değerlendirilerek sonuca gidilmiştir.
Bilindiği üzere; Muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazan aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki birsözleşme ile gizlemektedirler ( nisbi muvazaa) Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Hernekadar muvazaayı düzenleyen B.K.nun l8. maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmiyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Hemen belirtmek gerekirki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasi) bir hüküm durumundadır.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb"an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını isbat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille isbat edilmesi gerekir.Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.l947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad ( namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
Somut olaya gelince; değinilen ilkeler gözetildiğinde davacının iddialarının 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı bir belge ile kanıtlanmasının zorunlu olduğu gözetilerek böyle bir belgenin bulunup bulunmadığı araştırılmamış, Diğer taraftan iddiasını yazılı belge ile kanıtlayamayan tarafın son başvuracağı HMK 228. (HUMK 337.) maddesinde öngörüldüğü şekilde yemin delili de hatırlatılmamıştır. Davacı delil dilekçesinde her türlü ve yasal delil demiş olmakla yemin deliline de dayandığı açıktır.Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken BK’ nun 65 maddesinde öngörülen haksız ve gayri ahlaki bir amacın gerçekleştirilmesi amacıyla temlikin yapıldığından bahisle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Diğer taraftan gerçek kişilerin bir arada yaşamalarını engelleyecek herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığı gibi somut olayda olduğu gibi bu türlü yaşantıyı sürdürmenin BK 65. madde kapsamında olduğu da kabul edilemez.
Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı HMK’ nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK" nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.