Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, çekişme konusu kat mülkiyeti kurulu 28360 ada, 3 parsel sayılı taşınmazı 10.05.2005 tarihinde davalıdan satın alma yoluyla iktisap ettiğini, taşınmazın bayii olan davalının halen taşınmazı teslim etmediğini, sözlü uyarılardan sonuç alamadığını, aralarında kira ilişkisi de bulunmadığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesine ve 1.800,00.-TL ecrimisilin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, usulüne uygun tebligata rağmen herhangi bir savunma getirmemiştir..
Mahkemece; elatmanın önlenmesine ve 1.600,00.-TL ecrimisilin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava; elatmanın önlenmesi, ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği için davalı K. T. çıkartılan tebligatın 27.02.2011 tarihinde “ Kurtuluş mahallesi, ... Caddesi, Işıl sitesi, A blok, Kat: 2 Daire 4 ‘te gösterilen adreste “kardeşi G. T." imzasına tebliğ edildiği, dosyaya ibraz edilen Salihli Ağır Ceza Mahkemesinde açılan 2009/223 esas sayılı dava dosyasından G. T.’nin davalı K. T.’nin oğlu olduğunun anlaşıldığı, kararın ise 30.09.2010 tarihinde dava dilekçesinde bildirilen adrese çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edildiği, kızkardeşi F. G.tarafından gerçek adresin Eskişehir olduğunu beyan edilmesi üzerine “.... Mahallesi, Sakarya Caddesi, ... Apartmanı, A Blok, D:10, No: 70 Eskişehir adresine usulüne uygun tebligat yapıldığı ve hükmün yasal süresi içinde temyiz edildiği görülmektedir.
Dosyadaki tebligat evrakları ve diğer belgelerden taraf teşkili konusunda gerekli dikkat ve özenin gösterilmediği anlaşılmaktadır. Gerçekten de davalının dava dilekçesinde gösterilen adreste ikamet etmemesi durumunda yargılamanın davalının yokluğunda ve davadan haberdar olmadığı sorucuna varılmalıdır. Kaldı ki, davalı K. T.’de temyiz dilekçesinde; dava dilekçesini tebliğ alan Gürcan’ın “görüşmediği oğlu olduğunu”, dava dilekçesi ve duruşma gününden haberdar olmadığını bildirmiştir. Bu durumda davalının savunma hakkının kullanıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hemen belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. 6100 sayılı HMK’nun 27. maddesi (1086 sayılı HUMK" nun 73. maddesi) hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme, tarafları dinlemeden, onları, iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür.
Öte yandan, tebligatın nasıl ve kimlere yapılacağı adres araştırması ve tespitinin yöntemi 7201 sayılı Tebligat Kanununda gösterilmiş, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 48 ve diğer maddelerinde de adres bilgilerinin tutulması, güncellenmesi ve kullanılması ile ilgili hükümler öngörülmüştür.
Öncelikle, yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması asıldır. Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usuli işlemdir. Tebliğ ile ilgili Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümleri şeklidir. Bu nedenle, tebligata ilişkin yasal hükümlerin gözden uzak tutulmaması ve uygulanması zorunludur.
Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen işlemler yapılmaksızın ve ilkeler gözardı edilerek sonuca gidilmiş olmasının doğru olduğu kabul edilemez. Esasen, taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS’nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu durumda dava dilekçesinin tebliğinin yöntemine uygun olduğu söylenemez.. Bunun sonucu olarak davalının eldeki davada savunma hakkını kullanamadığı ortadadır.
O halde; mahkemece davalının gerçek adresine usulüne uygun olarak dava dilekçesinin tebliği, taraf teşkili sağlandıktan sonra yanların gösterecekleri kanıtların toplanması ve hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken usulsüz tebligat ile yetinilip yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün sair nedenler incelenmeksizin şimdilik açıklanan nedenlerden ötürü 6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı Yasanın HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.