Esas No: 2011/11103
Karar No: 2011/13064
Karar Tarihi: 19.12.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11103 Esas 2011/13064 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/04/2011
NUMARASI : 2009/636-2011/154
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava konusu 8809 ada, 3 parselde 40/123 pay maliki olduğunu, davalının taşkın yapılaşmak suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve yıkıma karar verilmesini istemiştir.
Davalı, çekişmeli taşınmazda 1989 parselde imar uygulaması ile davacı ile paydaş olduklarını, taşınmazdaki mülkiyet hakkının kadastral parsele dayandığını, davacının imar uygulamasından sonra satın alma yoluyla pay maliki olduğunu, binanın yıkımının fahiş zarar doğuracağını, binayı iyiniyetle, mülkiyet hakkının kullanımı sonucu yaptığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davanın paydaşlar arası elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkin olduğu, davacının davalının payından fazla yer kullandığı iddiasının dinlenemeyeceğini, uyuşmazlığın ortaklığın giderilmesi davası ile çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava; imar parseline elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece; tarafların paydaş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delilerden; çekişmeli taşınmazın imar uygulaması sonucu 8809 ada, 3 sayılı imar parseline dönüştüğü, davacı- davalı ve dava dışı kişinin taşınmazda paydaş duruma geldiği, üzerindeki binanın imardan önce kadastral parsele davalı tarafından inşa edildiği, imar sonucu binanın hemen hemen 3 sayılı imar parselinin tamamını kapsadığı ve imar parseli dışında dava dışı parsel yanısıra yola da taşkın hale geldiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz"ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K. nun 684. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Ne var ki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkânı sağlanmıştır.
Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
298l sayılı yasanın 3290 sayılı yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.
Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Keza 3194 sayılı Yasanın 18. maddesinin 9/fıkrasında ise, “… Düzenleme sırasında plan ve mevzuata göre muhafazasında mahsur bulunmayan bir yapı ancak bir imar parseli içinde oluşturulabilir. Taşınmazın tamamının veya bir kısmının planı ve mevzuat hükümlerine göre muhafazası mümkün görülmeyen yapı ise birden fazla imar parseline de yansıyabilir. ” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda; yıkımı istenen binanın birden fazla parsel üzerinde bırakıldığı görülmektedir. O halde binanın imar mevzuatına göre korunması mümkün görülmemektedir. Öteyandan paylı mülkiyette özellikle taşınmazın niteliğini ilgilendiren yapının korunması konusunda oybirliğinin gerekeceği de kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; yukarıdaki esaslar doğrultusunda işlem yapılması ve hâsıl olacak sonuca göre bir değerlendirme yapılması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli değildir.
Davacı tarafın bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.