Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalı adına kayıtlı olan 1, 2 ve 966 parsel sayılı taşınmazların bir bölümlerinin kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile tescil dışı bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazları iyi niyetle edindiğini, bölgede usulüne uygun olarak kıyı kenar çizgisinin belirlemesi yapılmadığını, mülkiyet hakkının sonradan yapılan işlemlerle kısıtlanamayacağını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların kadastro tespitinin 1965 ve 1985 yıllarında kesinleştiği, dava tarihine kadar 3402 sayılı yasanın 12/3 maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava; tapu iptali ve kayıt terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere göre; işin esası bakımından çekişme konusu taşınmazların tedavüllü tapu kayıtları ile kadastro tutanakları getirtilmeden tarafların beyanları esas alınarak 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiş ise de, anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih, 2009/31 E., 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve karar 23.7.2011 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Öyleyse, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez.
Öte yandan; davacı Hazinenin davalı adına kayıtlı olan 1, 2 ve 966 parsel sayılı taşınmazların kıyı kenar çizgisi içinde kaldığından bahisle eldeki davayı açtığı, davada ileri sürülen iddianın ve savunmanın içeriğine göre; yanlar arasındaki uyuşmazlığın, "kıyı kenar çizgisinin" saptanmasından kaynaklandığı açıktır.
Bilindiği üzere; son kez yürürlüğe giren 362l Sayılı Kıyı Kanunu"nun "kıyı kenar çizgisini" belirleme yöntemine ilişkin 5. ve 9. maddeleri Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış; anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekle olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.ll.l997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna; ancak 362l sayılı Kıyı Kanunu"nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine" işaret edilmiştir.
Hal böyle olunca; öncelikle idare tarafından 362l sayılı Kanunun 9. maddesi hükmüne göre "kıyı kenar çizgisi" haritasının düzenlenip düzenlenmediği araştırılmalı, ondan sonra, üç jeolog veya Jeoloji mühendisi veya Yüksek mühendisinden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve Tapu Fen Memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı; harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı"nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda "kıyı kenar çizgisi" idarenin düzenlendiği harita ya değer verilerek saptanmalıdır. Harita düzenlenmediğinin yada düzenlenip de 28.11.1997 gün ve 5/3 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın, idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise, kıyı kenar çizgisi, bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan delil olarak yararlanılarak belli edilmeli belirlenen çizgi Tapu Fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıtılmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
Somut olaya gelince; dava konusu 1, 2 ve 966 parsel sayılı taşınmazların kıyı kenar çizgisi kapsamında kalıp kalmadığı yönünden mahkemece bir araştırma ve uygulama yapılmış değildir.
Hal böyle olunca, davadaki istek yönünden yukarıdaki ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir araştırma yapılması, infaza elverişli biçimde uzman bilirkişilerden rapor ve kroki alınarak, ondan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek bir hüküm tesisi için karar bozulmalıdır.
Davacı Hazinenin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.