Esas No: 2011/10335
Karar No: 2011/12784
Karar Tarihi: 15.12.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/10335 Esas 2011/12784 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANTALYA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/05/2010
NUMARASI : 2009/151-2010/135
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 78 parsel sayılı taşınmazda maliki olduğu 79/215 payının, davalı M. tarafından "banka lehine ipotek tesis edilerek kredi kullanması" amacıyla kendisinden almış olduğu vekaletnameye istinaden, diğer davalı S."a olan borcunun teminatı olarak, S."a satış suretiyle temlik edildiğini, ipotek tesisi için kardeşi davalı M."i vekil tayin ettiğini, vekilin davalı ile birlikte hareket ederek ve muvazaalı biçimde işlem yaptıklarını, kendisine satış bedeli de ödenmediğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı M., taşınmazı teminat olarak devrettiğini, borcunu ödeyemediğinden geri de alamadığını beyan etmiştir.
Davalı S., iddiaların doğru olmadığını, çekişmeli taşınmazı bedelini ödemek suretiyle satın aldığını, iyiniyetli 3.kişi olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmaz maliki olmadığından davalı M.aleyhindeki davanın hasumetten reddine, davacının, davalı S."ın vekalet görevinin kötüye kullanıldığını bildiğini kanıtlayamadığı gerekçesiyle davalı S.aleyhine açılan davanın sabit olmadığından reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, “davalı M. aleyhindeki davanın husumetten reddine, diğer davalı S. hakkındaki davanın sabit olmadığından reddine” karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının, dava konusu 78 parsel sayılı taşınmazda maliki olduğu 79/215 payının, Antalya 7. Noterliği’nden vermiş olduğu 7.2.2007 tarih ve 03692 sayılı vekaletnameye istinaden vekili davalı M. tarafından 09.02.2007 tarihinde ve satış suretiyle diğer davalı S.’a temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı, kardeşi davalı M.’in istemi üzerine çekişmeli taşınmazında ipotek tesisi amacıyla M.’i vekil tayin ettiğini, ancak vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ederek anılan temliki işlemi gerçekleştirdiklerini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; mahkemece yerinde keşif yapılmak suretiyle akit tarihi itibariyle temlik konusu payın değeri belirlenmemiş, zararlandırma unsuru araştırılmamıştır.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle araştırma ve inceleme yapılması, toplanan ve toplanacak olan delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.