Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9784 Esas 2011/12782 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/9784
Karar No: 2011/12782
Karar Tarihi: 15.12.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9784 Esas 2011/12782 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/9784 E.  ,  2011/12782 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ADANA 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 19/04/2011
    NUMARASI : 2010/1813-2011/826

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, miras bırakan annesinin 1445 parsel E Blok zemin kat 2 nolu mesken nitelikli bağımsız bölümünü 04.06.2002 tarihinde ve satış suretiyle torunu A.G.e temlik ettiğini, anılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, A. aleyhine açtığı tapu iptal ve miras payı oranında tescil davasında verilen ihtiyati tedbir kararı infaz edilmeden taşınmazın A. G. tarafından 16.6.2009 tarihinde aynı şekilde davalı İ. devredildiğini, işlemin danışıklı olup, davalının iyiniyetli olmadığını ileri sürerek, tapu iptali ve miras payı oranında tescil isteğinde bulunmuştur.
    Davalı, görevsizlik ve derdestliğin söz konusu olduğunu, esasen çekişmeli taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, iddiaların doğru olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davalının çekişmeli taşınmazın miras bırakan tarafından A.G."e muvazaalı olarak yapıldığı, iddia edilen temlikten haberdar olduğu, bunu bildiği ya da bunun bir parçası olduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakanın 1445 parsel E Blok zemin kat 2 bağımsız bölüm numaralı mesken nitelikli taşınmazını 04.06.2002 tarihinde ve satış suretiyle torunu olan A. G. temlik ettiği, taşınmazın A. tarafından da, 16.06.2009 tarihinde aynı şekilde davalı İ.’a devredildiği; davacının, A. aleyhinde muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali ve miras payı oranında tescil isteğiyle 11.06.2009 tarihinde dava açtığı ve yargılama sırasında taşınmazın temliki nedeniyle HUMK.nun 186. maddesi uyarınca seçimlik hakkını “ (eldeki davadan söz ederek) iki davanın birleştirilmesi, öncelikli talebinin yeni malik aleyhinde tapu iptal ve tescil, olmazsa A.’ hissesi oranında oluşan zararın tahsilini istediğini” bildirmek suretiyle kullandığı ve bilahare “tercihini kullandığını, yeni malike karşı dava açtığını, bu nedenle A. aleyhinde tazminat talep etmediğini ve davadan feragat ettiğini” beyan etmesi üzerine Adana 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 29.03.2010 tarih ve 2009/1051 esas, 2010/550 sayılı kararıyla “davanın feragat nedeniyle reddine” karar verildiği anlaşılmaktadır.
    Davacı, miras bırakan tarafından torunu A.’ya yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu; A.’nın, aleyhinde açılan davadan önceden haberdar olduğundan, taşınmazı, güvendiği ve eşinin akrabası olan davalı İ.’a danışıklı olarak devrettiğini, davalının iyiniyetli olmadığını ileri sürerek 30.10.2009 tarihinde eldeki davayı açmıştır.
    Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
    Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
    Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
    Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Nitekim, bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
    Somut olayda, davalının iyiniyetli olup olmadığı konusunda yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olmadığı, davalının nüfusa kayıtlı olduğu yer ile A.’in eşinin evlenerek geldiği yer aynı olup, iddia doğrultusunda soruşturmanın tamamlanmadığı görülmektedir.
    Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle araştırma, inceleme ve değerlendirme yapılması, toplanan ve toplanacak olan delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
    Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara