Esas No: 2011/10941
Karar No: 2011/12780
Karar Tarihi: 15.12.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/10941 Esas 2011/12780 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : DEVREK 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/04/2011
NUMARASI : 2009/305-2011/109
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, kayden paydaşı oldukları 4 ve 16 parsel sayılı taşınmazlara davalıların tek katlı gecekondu şeklinde evler yapmak ve meyve ağaçları dikmek suretiyle müdahale ettiklerini, ayrıca hisselerini kullanmalarını da engellemeye çalıştıklarını ileri sürüp, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacıların 4 ve 16 parsel sayılı taşınmazlarda paydaş olup, davalıların ise kayden hisselerinin bulunmadığı, davalıların halen sağ olan anneleri H."nin taşınmazlardaki paylarını davalılara vasiyet etmişse de, vasiyet edilen hissenin henüz davalılara intikal etmediği, davalıların 4 parsel sayılı taşınmaza ev yapmak ve ağaç dikmek suretiyle elattıkları, 16 sayılı parsele ise herhangi bir müdahalelerinin sözkonusu olmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bilahare davalılardan B."nin temyiz süresinde olmadığından temyiz talebinin reddine dair ek karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
“Dava, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bilahare 15.06.2011 tarihinde, davalı B.’nin temyizinin süresinde olmadığından temyiz talebinin reddine de karar verilmiştir.
Hükmün davalı B. vekiline usulüne uygun olarak 30.05.2011 tarihinde tebliğ edildiği, ancak temyiz dilekçesinin 15 günlük temyiz süresi sona erdikten sonra sunulduğu anlaşılmakla, davalı B.’nin temyiz isteğinin reddine dair verilen kararda bir isabetsizlik yoktur. Davalı B. vekilinin temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,
Diğer davalının temyiz itirazlarına gelince;
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 4 ve 16 parsel sayılı taşınmazların paylı mülkiyet üzere olup, davacıların kayden paydaş bulundukları, davalı tarafın kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının olmadığı, ancak, anneleri H. K.’nın pay maliki olduğu anlaşılmaktadır.
Davacılar, paydaşı oldukları 4 ve 16 parsel sayılı taşınmazlara davalı tarafın bina yapmak, ağaç dikmek ve kullanımlarını engellemeye çalışmak suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Hemen belirtilmelidir ki, davalı R.’nın çekişme konusu 16 parsel sayılı taşınmaza müdahalesinin bulunmadığı saptanmak suretiyle anılan parsel bakımından davanın reddine karar verilmiş olması doğrudur.
Diğer taraftan, 4 parsel sayılı taşınmazda davalı R.’nın annesi H.’nin paydaş olduğu ve R.’ya ait yapının kadastro tespitinde belirtildiği gözetildiğinde; adı geçen davalının, taşınmazı paydaş olan annesi H.’ye teban kullanıp kullanmadığının gerektiğinde H. de dinlenilmek suretiyle kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması gerekir. Paydaş H.’ye teban kullanımın kabul edilmesi halinde de davanın, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve yıkım davası olarak görülmesi gerekeceği de tartışmasızdır.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Hal böyle olunca, davalı R.’nın dava konusu 4 parsel sayılı taşınmazı paydaş olan annesi H.’ye teban tasarruf edip etmediğinin saptanması ve teban kullanımının kabulü halinde yukarıda değinilen ilkeler uyarınca araştırma ve inceleme yapılması, toplanan ve toplanacak olan delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalı R.’nın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı HMK.nun geçici 3. maddesine göre) 1080 Sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,…” alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.