Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, dava konusu taşınmazın davalı tarafından açılan tapuda isim tashihi davası sonucu davalı adına tescil edildiğini, oysa taşınmazın babalarından intikal ettiğini belirterek iptal ve tescil talebinde bulunmuşlardır.
Davalı, taşınmazın murisinden geldiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafıdan süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davacının iddiasını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; Çekişme konusu 305 parsel sayılı taşınmazın 02.12.1986 tarihinde yapılan kadastro tespitinin 18.02.1988 tarihinde kesinleşmesi sonucu senetsizden A. oğlu M.S.adına tescil edildiği, Karaisalı Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/412 Esas 2008/632 sayılı kararıyla da tapuda baba adı düzeltilerek davalı S. oğlu M. S. adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, 305 parsel sayılı taşınmazın babaları A. oğlu M.D.’tan miras yoluyla intikal ettiğini, Kadastro tutanaklarına soyadı ‘D. ‘ olarak yazılması gerekirken yanlışlıkla ‘ S. ‘ olarak kaydedilmesini fırsat bilen davalının tapuda baba adını S. olarak düzelttirerek kadastro öncesi ve sonrasında hiçbir kullanımı olmadığı halde taşınmazı mal edinmeye çalıştığını ileri sürerek davalı adına olan tapu kaydının iptaliyle adlarına tesciline karar verilmesi istemiyle eldeki davayı açmışlardır.
Mahkemece, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda mahallinde mahalli bilirkişi ve tanıklar dinlenerek, bilirkişilerden rapor alınmış ve ayrıca taşınmazın sazlık niteliğinde, içinde muhtelif sayıda okaliptus ağaçlarının bulunduğu mahkeme gözlemine bağlanmıştır.
Fen bilirkişisinin düzenlediği rapor ve krokide ‘A’ harfiyle gösterilen 3000 m2 lik alanın sazlıkla kaplı, içerisinde okaliptus ağaçlarının bulunduğu, ‘B’ harfiyle gösterilen 1700 m2 lik alanın S. ve İ. U.tarafından kullanıldığı, ‘C’ harfiyle gösterilen alanın ise M. Y. tarafından kullanıldığı 305 parsele dayanak 1938 tarih ve 370 nolu vergi kaydı ve davalının ibraz ettiği 13 Nisan 1309 tarihli vergi kayıtlarının davaya konu taşınmaza uymadığı, ziraat bilirkişi raporunda da; ‘A’ harfiyle gösterilen alanın sazlık ve içerisinde 4-5 yıl önce kesilip dip sürgünleri vermiş okaliptus ağaçları bulunduğu ‘B’ ve ‘C’ harfiyle gösterilen alanların ise çayın taşması sonucu sazlıkların oluştuğu tespit edilmiştir.
Bu tespitlere göre; çekişme konusu taşınmazın sazlık niteliğinde olduğu tartışmasızdır.
Sazlık niteliğindeki taşınmazlar kural olarak devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerdendir. Yasaların öngördüğü koşullar oluşmadan özel mülkiyete konu olamayacak bu tür taşınmazlar hakkında her nasılsa sicil oluşturulması, bu yerin özel mülke konu olmayacak yerlerden olduğu hukuksal durumunu ve kamu malı olma durumunu ortadan kaldırmaz.
Somut olayda; 305 parsel sayılı taşınmaz sazlık niteliğiyle zilyetlikle iktisabı mümkün olmayan yerlerden olduğu halde kadastroda kişi adına tespit ve tescil edilmesi doğru değil ise de davada Hazine taraf olmadığından Kadastro kanununun 16. ve 17. maddelerindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılamayacağından ayrıca Kadastro kanununun 30. maddesinin uygulama imkanı bulunmadığından çekişmenin taraflar arasında çözümlenmesi gerekir.
Hazinenin, her zaman taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğunu ileri sürerek dava açabileceği ve hak iddiasında bulunabileceğinde de kuşku yoktur.
Yerel bilirkişi ve tanık beyanlarından, taşınmazın bilirkişi krokisinde (A) harfiyle gösterilen kısmına davacıların murisi babaları ve birkaç yakını tarafından 1967 tarihinde okaliptus ağaçları dikildiği, ağaçlar geliştikçe belirli aralıklarla davacıların babası tarafından kesildiği bu şekilde kullandıkları, davalının babasının da taşınmazın bir kısmını 1953-1954 yılında sürmek istediği ancak taşınmazdaki bitki örtüsü nedeniyle sürülemediği davalıların tasarrufunun bulunmadığı, tanık M.A.’in, tapuda baba adı düzeltilmesi davasında tanıklık yaptığı taşınmazın farklı taşınmaz olduğu yönündeki beyanıyla da çekişme konusu taşınmazın (A) harfiyle gösterilen kısmının davacıların murisi M. D., ölümünden sonrada mirasçıları davacıların tasarrufunda bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; taşınmazın (A) harfiyle gösterilen 3000 m2 lik kısmına ilişkin davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın tümden reddine karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.