Esas No: 2011/10351
Karar No: 2011/12633
Karar Tarihi: 14.12.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/10351 Esas 2011/12633 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : DÜZCE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/04/2011
NUMARASI : 2010/244-2011/104
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı vasisi, davacının maliki olduğu 11 nolu bağımsız bölümü davalı R."ye satış suretiyle temlik ettiğini, işlem tarihinde davacının hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığını, temlikten sonra davalı M. ve Vaillant Ltd Şt nin borçları nedeniyle taşınmaza haciz konulduğunu ileri sürerek tapu iptal ve tescil ile icra takiplerinin durdurulması yönünde karar verilmesini istemiştir.
Davalı R., davacının taşınmazı kendi rızası ile verdiğini, alım gücünün bulunmadığını, çocukları tarafından sorun çıkarılmaması için tapuda satış gösterildiğini, akli dengesinin yerinde olduğunu belirtmiş, diğer bir kısım davalılar davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, yapılan temliki işlemin gerçekte bağış olduğu ancak BK nun 238/2 maddesindeki şekil şartlarına uyulmadığından hukuken geçerli bir işlem olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, BK nun 238/2 maddesi uyarınca şekil şartlarının yerine getirilmediğinden temlikin hukuken geçerli bir işlem olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacının maliki olduğu 11 nolu bağımsız bölümü 19.4.2007 tarihinde davalı R. satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.
Davacı vasisi, temlik tarihinde davacının hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmış mahkemece, ehliyetsizlik yönünden bir araştırma yapılmadan neticeye gidilmiştir.
Bilindiği üzere; Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı H.M.K.’nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” diğer delillerle birlikte hakim tarafından değerlindirilir ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yasal olmayan gerekçeler ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı yasanın geçici 3. maddesi delaleti ile 1086 sayılı HUMK.nun 428 maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.