Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden davalılar adına olan çekişme konusu taşınmazın kısmen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığını ileri sürerek, tapu iptali ve yıkım isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın reddine ilişkin kararın temyizi üzerine Dairece, tarafların haklılık durumunun keşfen saptanması ve yargılama giderleri ile avukatlık ücreti bakımından sonucuna göre bir karar verilmesi gereğine değinilerek bozulmuş olup mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 6099 sayılı yasanın 16 ve 17. maddeleri gereğince davalılar aleyhine mahkeme masrafı ve vekalet ücreti tayin edilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptal, taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini ve yıkım isteklerine ilişkin olup, önceden yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın temyizi üzerine 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca hak düşürücü süreden dolayı davanın reddine karar verilmesinin doğru olduğu, ancak tarafların haklılık durumunun keşfen saptanması ve yargılama giderleri ile avukatlık ücreti bakımından sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyulduktan sonra mahkemece, esas yönünden ret kararı kesinleştiğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasanın 16. maddesiyle 3402 Sayılı Yasanın 36. maddesi hükmüne bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre davalılar aleyhine yargılama gideri ve avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına karar verilmiştir.
Gerçekten de işin esası bakımından 5841 Sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve karar 23.07.2011 tarihinde yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe konulmuştur.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse de, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra meydana gelen değişiklik karşısında doğru olduğu söylenemez. Buna göre, işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı birleştirme Kararına göre belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre çözüme kavuşturulacağı açıktır.
Davacı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 14.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.