Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 752 parsel sayılı taşınmazdaki payını aleyhine yapılan icra takipleri nedeniyle güvendiği Z.A. isimli şahsa tapuda satış gibi göstererek devrettiğini, bu kişinin A. P. isimli kişiye borcu olmadığı halde senet düzenleyerek borçlandığını, taşınmazın daha sonradan icra yoluyla satışa çıkarılarak açık artırma sonucu A. P.a ihale edildiğini, A. tarafından da amca oğlu davalı M.’a devredildiğini, bu kişiler hakkında emniyeti suistimal, tefecilik,çete kurmak suçlarından ceza davası açıldığını ileri sürerek tapu iptal tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, tapu kaydına güvenerek taşınmazı satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının kendi muvazaasına dayanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, 752 parsel sayılı taşınmazdaki payını güvendiği dava dışı Z. A.adlı kişiye satış suretiyle temlik ettiğini, bu kişinin dava dışı A. P.’a borcu olmadığı halde sırf kendisini zarara sokmak amacıyla borçluymuş gibi senet düzenleyerek borçlandığını, taşınmazın icra yoluyla satışa çıkartılarak A.P.’a ihale edildiğini, sonradan da bu kişinin yakını davalı M.’a devrettiğini, bu kişiler hakkında tefecilik suçundan ceza davası açıldığını ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davada çekişmeli taşınmazdaki payın alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla dava dışı Z.’e temlik edildiği, sonra cebri icra ve satışlara konu edildiği iddia edildiğine göre, ilk işlem itibariyle olayda inançlı işlem hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan , onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
Diğer bir bakış açısıyla taşınmazın mülkiyeti inanılana (alacaklıya) geçmiştir. Taşınmazda inanarak satanın (borçlu) mülkiyet hakkı kalmadığı gibi, alıcının bu mülkiyet hakkı üzerinde kurulmuş olan bir rehin hakkından da söz edilemez.
Bu durumda; gayrimenkul rehni bakımından geçerliliği olan M.K.nun 873. maddesinin inanç sözleşmelerine dayalı temlike konu taşınmazlar bakımından uygulama yeri olmadığı da kuşkusuzdur. Nitekim bu düşünce Hukuk Genel kurulunun 23.5.1990 gün ve l990/1-202-315 sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.
Bilindiği gibi, inanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (Borçlar Kanunu mad.81) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler.Buna dair akit hükümleri de Borçlar Kanununun 19 ve 20 maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
İnanç sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse; teminat için temlik edilen şeyi “ ifa uğruna edim “ olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi; o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamayacağı izahtan varestedir. Meri hukuk sistemimizde her hangi bir düzenleme olmamasına karşın;inanç sözleşmelerinin ,yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde uygulama yeri bulan kendine özgü bir müessese olduğu, öğreti ve uygulamada kabul edilegelen bir olgudur.
Bu tür bir davada, iddianın kanıtlanması için yazılı delil gerekir ise de, yemin ve ikrar gibi delillerin de iddiayı kanıtlamaya yeteceği gibi, yazılı delil başlangıcı gibi delillerin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekeceği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, inançlı işlemin varlığının kabul edilmesi halinde sonraki ellerin el ve işbirliği içinde bulunup bulunmadığının TMK"nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacaklarının değerlendirilmesi, bu arada İzmir 24. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekte olan 2008/470 Esas sayılı ceza davasının inançlı işlemin varlığı yönünden delil oluşturabileceğinin gözetilmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 Sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) HUMK’nun 428. maddesi uyarıncaBOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.