Esas No: 2015/10439
Karar No: 2015/12787
Karar Tarihi: 07.12.2015
Hakaret - Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2015/10439 Esas 2015/12787 Karar Sayılı İlamı
18. Ceza Dairesi 2015/10439 E. , 2015/12787 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Ceza Hâkimliği
Hakaret suçundan sanığın TCK"nın 125/1-4, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1860 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair, İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi"nin 07/11/2012 tarihli kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25/07/2014 gün ve 279367 sayılı istem yazısıyla, Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.
İstem yazısında; “1- Dosya kapsamına göre, evli olan sanık ve katılanın birlikte ikamet ettikleri evde meydana gelen hakaret eyleminde, aleniyet unsurunun gerçekleşmemesine karşın, hükmolunan cezadan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 125/4. maddesi uyarınca artırım yapılması suretiyle fazla ceza tayin olunmasında,
2- 25/07/2010 tarihli ve 27652 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 7. maddesiyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 231. maddesinin 6. fıkrasının sonuna eklenen "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez." şeklindeki düzenleme nazara alındığında, sanık ve vekili tarafından açıkça talepte bulunulmadığından bahisle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesinde,” denilmektedir.
I-Olay:
Hakaret suçundan sanık ... hakkında yapılan yargılama sonucunda, İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 07/11/2012 tarihli kararı ile, 1.860.00 TL adlî cezası ile cezalandırılmasına, sanık ve vekili tarafından açıkça talepte bulunulmadığından, Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verildiği, yüze karşı verilen kararın bu suç yönünden kesinleşmesi üzerine, infaz aşamasında kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için, sanık veya müdafiinin açık bir talebinin gerekli olup olmadığının ve sanığın ev içerisinde müştekiye yönelik gerçekleştirdiği hakaret eyleminde, TCK’nın 125/4. maddesinde düzenlenen aleniyet hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
1) Aleniyet hususuna ilişkin olarak:
5237 sayılı TCK’nın 125. maddesinin 1. fıkrasında; Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.” hükmüne yer verilmiş, aynı Kanun’un 4. fıkrasında da “Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.” hükmü düzenlenmiştir.
Aleniyet hakaret eyleminin herkesin duyabileceği, görebileceği ve sayısı belli olmayan birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olması anlamına gelmektedir. Aleniyet nedeniyle artırım yapılmasının amaçlarından biri mağdurun onur ve şöhretinin, fiili başkalarının duyması veya duymasına açık olması nedeniyle daha fazla zarar görmesi diğeri ise hukuka aykırılık teşkil eden fiilin bizatihi aleni olarak icra edilmesidir.
İnceleme konusu somut olayda; evli olan sanık ve katılanın birlikte ikamet ettikleri evde meydana gelen tartışmada sanığın hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Dosya içerisinde yer alan anlatımlara göre hakaret sözlerinin başkalarının muttali olacağı şekilde söylendiğine dair bir açıklık bulunmamaktadır. Bu nedenle koşulları oluşmadığı halde aleniyet artırımı yapılarak fazla ceza verilmesi hukuka aykırıdır.
2- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususuna ilişkin olarak:
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için öncelikle,
- Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünde, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması,
- Suçun CMK’nın 231. maddesinin 14. fıkrasında yazılı suçlardan olmaması,
- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
- Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına itirazının bulunmaması,
Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesine ilişkin koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Anılan bu objektif koşulların gerçekleşmesi ile birlikte ayrıca “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmasına” ilişkin takdire dayalı subjektif koşulun da gerçekleşmesi halinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanması olanağı bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16/02/2010 tarih ve 4/253-28 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Koşullu bir düşme nedeni oluşturan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesi, objektif koşulların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, sanığın kabulü, zararın giderilmesi) varlığı halinde mahkemece, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re’sen değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanmalıdır.
Görüldüğü gibi CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için gereken şartlar arasında, sanığın açıkça talepte bulunması yer almamakla birlikte, bu hususun tam tersi olarak mahkemece CMK"nın 231. maddesinin resen değerlendirilmesi, sanıktan da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına rızası olup olmadığının yine resen sorulması gerekmektedir.
İnceleme konusu somut olayda; sanık hakkında hakaret suçundan adli para cezası verildiği, sanığın suç tarihi itibariyle adli sicil kaydının bulunmadığı, hakaret suçunun somut zarar suçu olmadığı anlaşılmaktadır. Sanık veya müdafiine de duruşmada CMK"nın 231. maddesinin uygulanmasına rızaları olup olmadığı sorulmamıştır. Bu nedenle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun objektif şartlarının oluşması karşısında, mahkemece, sanıktan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasını kabul edip etmediği sorulup, subjektif koşul da değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, “sanık ve vekili tarafından açıkça talepte bulunulmadığından” şeklindeki yasal olmayan gerekçe ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi hukuka aykırıdır.
IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,
1- Hakaret suçundan sanık ... hakkında, İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi"nin 07/11/2012 tarihli ve 2010/8946 Esas, 2012/3484 Karar sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2- Aynı Kanun maddesinin 4-b fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 07/12/2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.