Esas No: 2022/18075
Karar No: 2022/3907
Karar Tarihi: 28.06.2022
Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2022/18075 Esas 2022/3907 Karar Sayılı İlamı
3. Ceza Dairesi 2022/18075 E. , 2022/3907 K."İçtihat Metni"
İtiraz Eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
İtiraz Yazısının Tarihi : 31.03.2022
İtiraz Edilen Daire Kararı : Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 15.02.2022 tarih ve 2021/8144 - 2022/584 sayılı kararı
İtirazla İlgili Mahkeme Kararı : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi
İtirazla İlgili Hüküm : TCK'nın 314/3 ve 220/7 maddeleri delaletiyle 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK'nın 220/7, 62, 53/1-2-3, 63. maddeleri gereği mahkumiyet hükmüne yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi
İtiraza Konu Olan Sanık : ...
Suç : Silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme
Dosya incelenerek gereği düşünüldü ;
I-İTİRAZ KONUSU:
Dairemizin 15.02.2022 tarih ve 2021/8144 esas, 2022/584 sayılı düzeltilerek onama kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edilmekle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısı ve ekindeki dava dosyası incelendiğinde;
Sanık ... hakkında Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.09.2017 tarih ve 2017/192 esas, 2017/405 sayılı kararıyla silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan TCK'nın 314/3 ve 220/7 maddeleri delaletiyle 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK'nın 220/7, 62, 53, 63. maddeleri uyarınca mahkumiyetine karar verildiği, kararın sanık müdafii tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesinin 08.05.2018 gün ve 2018/132 esas, 2018/27 sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, bu kararın sanık müdafii tarafından temyiz edildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma talep eden 22.06.2021 tarihli tebliğnamesi üzerine, Dairemizin 15.02.2022 tarih ve 2021/8144 esas, 2022/584 karar sayılı ilamı ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA oyçokluğu ile karar verildiği anlaşılmıştır.
II-İTİRAZ NEDENLERİ:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 31.02.2022 tarih ve 2019/109848 sayılı itiraz yazısında;
İtirazın konusu, sanığın savunması ve ek savunmasını alındığı celsede müdafiinin hazır bulunmaması nedeniyle savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığına dairdir.
“Anayasanın "Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36/1 maddesi; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" şeklinde olup hak arama hakkının ilk şartı olan yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme hakkı ve özgürlüğü hüküm altına alınmış ve bunun tabii sonucu olarak da kişinin yargı mercileri önünde iddia, savunma ve adil ve hakkaniyete uygun yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede müdafiden bahsedilmese de müdafinin savunmaya aracılık yapma konumu gözetilerek bu kapsamda kabul edilmesi gerektiği konusunda doktrinde ve uygulamada bir konsensüs bulunmaktadır.
Ülkemizin de kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkının asgari şartlarını gösteren 6. maddesinin 3/c bendinde; “Bir suç ile itham edilen herkes:... c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek, …haklarına sahiptir” denilmek suretiyle, sanığın kendisini bizzat savunma hakkının yanında, müdafi tayin etme yetkisi ile belirli şartlarda müdafiden ücretsiz yararlanabilme hakkının da bulunduğu belirtilmiştir. Bu açıdan, savunma hakkı “meşru bir yol”, müdafi de savunma hakkının kullanılması bakımından “meşru bir araçtır”.(Ceza Muhakemesi Hukukunda Müdafi, Nur Centel, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul, 1984, s. 13.). AİHM, mutlak olmamakla birlikte cezai bir suçla itham edilen herkesin gerekiyorsa resmî olarak görevlendirilen bir avukat tarafından etkili bir şekilde savunulması hakkının adil yargılanmanın temel özelliklerinden biri olduğunu belirtmekte (Poitrimol/Fransa, § 34; Demebukov/Bulgaristan) fakat avukat tayin edilmesinin tek başına sanığa yapılacak adli yardımın etkili olmasını garanti etmediğini de vurgulamaktadır (Salduz/Türkiye ).
Bu açıklamalara göre adil yargılanma hakkının yeterince "uygulanabilir ve etkili" olabilmesi için kural olarak her davanın kendine has koşulları ışığında bu hakkın kısıtlanması için zorunlu sebepler olmadıkça polis tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren avukata erişim hakkının şüpheliye veya sanığa sağlanması gerekir. Avukat erişiminin sağlanmamasına istisnai olarak zorunlu sebeplerin gerekçe gösterilmesi durumunda bile -böylesi bir kısıtlama gerekçesi ne olursa olsun- şüphelinin veya sanığın adil yargılanma bağlamında güvence altına alınan haklarına zarar vermemelidir. Avukat erişimi sağlanmayan şüpheliye veya sanığa soruşturma veya kovuşturma aşamasında herhangi bir suçlama yöneltilmesi durumunda prensip olarak sanığın haklarına telafi edilemeyecek şekilde zarar geldiğinin kabulü gerekir.
Adil yargılanma hakkının önemli bir parçası olan savunma hakkının kullanılmasında müdafi yardımından yaralanma hususunda şüpheli veya sanığın isteğine bakılmakla birlikte, CMK'ya göre; müdafii bulunmayan şüpheli veya sanığın, çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olması (m. 150/2), soruşturma veya kovuşturma konusu suçun cezasının alt sınırının beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirmesi (m. 150/3), resmî bir kurumda kusur yeteneğinin araştırılması için gözlem altına alınmasına karar verilecek olması (m. 74/2), tutuklama talebiyle mahkemeye sevkedilmesi (m. 101/3), davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşılan sanığın yokluğunda duruşma yapılması (m. 204/1) ve kaçak sanık hakkında duruşma yapılması (m. 247/4) hâllerinde şüpheli veya sanığın istemi bulunmasa hatta açıkça müdafi istemediğini beyan etse bile müdafi görevlendirme zorunluluğu bulunmaktadır.
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan TCK'nın 314/2 ve 3713 sayılı TMK'nın 5/1 maddeleri gereğince yapılacak uygulama sonunda asgari ceza miktarının 7 yıl 6 ay hapis cezası olması ve bu suç yönünden çocuk sanıklar hariç diğer tüm sanıklar yönünden 3713 sayılı Kanunun 5/1 maddesinin uygulanması zorunluluk bulunması karşısında bu yönünden de sanığın hazır bulunduğu tüm usûli işlemlerde müdafiinin de hazır bulunmasında zorunluluk olduğu uygulamada kabul görmüş olmakla, tutuklu yargılanan sanığa yöneltilen silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasına ilişkin savunmasının ve suç vasfının değişmesi ihtimaline binaen ek savunmasının alındığı 13.04.2017 tarihli celsede sanığın kendi seçtiği ya da baroca atanan bir müdafinin yardımından yararlandırılmadığı, 06.07.2017 tarihli celsede sanık müdafiinin yargılama dahil olduğu ancak müdafisiz olarak savunma ve ek savunmaya ilişkin işlemlerin yenilenmediği, sanığın bu celsede gelen belgelere karşı beyanda bulunup tahliye talep ettiği, 20.09.2017 tarihli celsede ise Cumhuriyet savcısının davanın esası hakkında mütalaasını açıkladığı, sanık ve müdafisince bu mütalaaya yönelik son savunma ve sanığın son sözü alınarak hükmün tefhim edildiği, sanığa isnat edilen “silahlı terör örgütü üyeliği” suçunun niteliği dikkate alındığında, CMK'nın 150. maddesinin 2 ve 3. fıkraları uyarınca hakkında müdafi görevlendirilmesinin zorunlu olduğunun anlaşılması karşısında, Anayasanın 36, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerinde teminat altına alınan adil yargılanma ilkesine aykırı olacak ve savunma hakkının kısıtlanmasını doğuracak biçimde kovuşturmada müdafi hazır bulundurulmaksızın mahkumiyet hükmü kurulmak suretiyle CMK'nın 150/3. maddesine muhalefet edildiği düşüncesine varılmış ve Yüksek Dairenin düzeltilerek onama kararına karşı CMK'nın 308. maddesi gereğince sanık lehine itiraz etmek gerekmiştir” demekle, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesinin 08.05.2018 gün ve 2018/132 esas, 2018/27 sayılı kararının bozulmasına karar verilmesi, itiraz kabul edilmediği takdirde, itiraz hakkında bir karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi talep edilmiştir.
III-İTİRAZ DEĞERLENDİRİLMESİ:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca “Oluşa, dosya kapsamına ve mahkeme kararına göre, sanığın 06.07.2017 ve 20.09.2017 tarihli celselerde müdafii yardımından istifade ettiği ve bu celselerde önceki savunmalarını tekrar etmesi nazara alındığında, mahkeme kabulunde bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamede bozma yönündeki görüşe iştirak edilmeyerek hükmün düzeltilerek onanmasına” ilişkin Dairemizin 15.02.2022 tarih ve 2021/8144 esas, 2022/584 sayılı kararına itiraz edilmiş ise de;
Yerel mahkeme kararında belirtilen gerekçelerle sanığın 06.07.2017 ve 20.09.2017 tarihli celselerde müdafii yardımından istifade ettiği ve bu celselerde önceki savunmalarını tekrar etmesi nazara alındığında Anayasanın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerinde teminat altına alınan adil yargılanma ilkesine aykırı olmadığı ve savunma hakkının kısıtlanmasına neden olmadığı anlaşıldığından, önceki kararda değişiklik yapılmasını gerektiren herhangi bir nedenin bulunmadığı anlaşılmıştır.
IV-KARAR:
1)Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz gerekçeleri yerinde görülmediğinden İTİRAZIN REDDİNE,
2)02.07.2012 gün ve 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 308. maddesine eklenen (2) ve (3) fıkra hükümleri uyarınca dosyanın itiraz konusunda karar verilmek üzere Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.