Esas No: 2011/13554
Karar No: 2011/12522
Karar Tarihi: 08.12.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/13554 Esas 2011/12522 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BODRUM 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/02/2011
NUMARASI : 2008/692-2011/17
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 1 nolu bağımsız bölümü davalı şirket adına kredi çekilip kendisine verileceği inancıyla davalı şirkete, onun da diğer davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, satış bedeli olarak verilen çeklerin karşılıksız çıktığını ileri sürerek hata, hile ve muvazaa nedeniyle tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, yargılamaya katılmadıkları gibi davaya cevap da vermemişlerdir.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalılara temlikinin hile suretiyle gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı İ. H. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacı adına kayıtlı olan çekişme konusu 1 nolu meskenin 26.11.2008 tarihli akitle davalı şirkete, ondan da, 02.12.2008 tarihli akitle davalı İbrahim Halil Özkan’a satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı, inşaat işi ile uğraşmakta olup, inşaat malzemeleri alımı sırasında davalı şirket yetkilisi olduğunu söyleyen C. U. ile tanıştığını, şirket adına kredi alınarak kendisine verileceği inancıyla dava konusu daireyi davalı şirkete devrettiğini, teminat olarak kendisine çekler verildiğini, çeklerin karşılıksız çıktığını, davalı şirketin kısa süre sonra yeri yanında çalışan diğer davalıya devrettiğini, bir bedel ödenmediğini, davalı şirketin bu şekilde piyasadan bir çok taşınmaz edindiğini, suç duyurusunda bulunduklarını, hata, hile ve muvazaa nedeniyle tapu kaydının iptali ile adına tescili gerektiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Gerçekten de, eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen kayıt ve belgelerden; davacının şikayeti üzerine, davalı Şirket yetkilisi C. U.ve diğer şüpheliler hakkında dolandırıcılık suçundan Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yapıldığı, dava konusu yerin satışının soruşturmaya konu olduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın alacak verecek meselesinden kaynaklanan hukuki ihtilaf bulunduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve anılan kararın kesinleştiği görülmektedir.
Öte yandan; yine davacının ve 31 kişinin daha şikayeti üzerine, şüpheli C. U. ve 27 kişi hakkında suç örgütü kurma, yönetme, üye olma ve yardım, örgütlü nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik suçlarından dava konusu taşınmazın satışı dahil bir çok taşınır ve taşınmazın satışı nedeniyle Muğla Cumhuriyet Başsavcılığının 26.04.2011 tarih, 2011/963 esas, 2011/146 sayılı iddianamesi ile kamu davası açıldığı, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılamanın devam ettiği anlaşılmaktadır.
Her nekadar, Borçlar Yasasının 53. vd. maddeleri uyarınca, Ceza Mahkemesinin beraat kararı genel mahkemeyi bağlamaz ise de, orada belirlenecek olguların eldeki dava bakımından bağlayıcı olacağı açıktır.
O halde, derdest bulunduğu anlaşılan İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın sonucunun beklenmesi, gerçekten de mahkumiyet kararı çıkması halinde son kayıt maliki davalı İbrahim Halil’in taşınmazı edinmesinde ikinci el olduğu gözetilerek iyi niyetli olup olmadığı üzerinde durularak aşağıda açıklandığı şekilde bir araştırma ve inceleme yapılması gerekeceği, iyiniyetli olduğunun belirlenmesi halinde de Türk Medeni Yasasının 1023. maddesi gereğince iyiniyetinin korunacağı kuşkusuzdur.
Ne varki, mahkemece, son kayıt malikinin iyi niyetli olup olmadığı hususunda bir araştırma yapılmaksızın neticeye gidilmiştir.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, taraf delillerinin toplanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik tahkikatla yetinilerek yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsiz olduğu gibi kabule göre de, dava konusu edilen bağımsız bölüm 1 nolu mesken olduğu halde, hüküm yerinde 31 nolu bağımsız bölüm hakkında iptal ve tescil kararı verilmiş olması da doğru değildir.
Davalı İ. H.’in bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı (HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.