Esas No: 2011/12264
Karar No: 2011/12348
Karar Tarihi: 07.12.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/12264 Esas 2011/12348 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSLAHİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/03/2009
NUMARASI : 2005/256-2009/107
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 266, 361, 491 ve 513 sayılı parsellerin kök muris Y. E."ndan geldiğini, kendisinin de Y.mirasçılarından Z."in kızı olduğunu, ancak Yusuf"un oğulları Ö.ve K."in annesi Z."i ketmederek taşınmazları üzerlerine geçirdiklerini ileri sürerek payı oaranında iptal-tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, taşınmazların kadastro tespitlerinin kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, ketmi verese iddiasına dayalı iptal-tescil isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu taşınmazlardan 266 ve 361 sayılı parsellerin 1965 yılındaki kadastro tespitinde “tapu kaydı ile Y. E."na ait iken, 1960 yılında ölümüyle, veraset ilamına göre mirasçıları olan oğulları Ö. ve K.in kaldığı, halen de tasarruf ettikleri” sebebiyle Ö. E. ve K. E. adlarına tespit edildikleri ve tespitlerinin 1967 yılında kesinleştiği; davaya konu 491 ve 513 sayılı parsellerin ise 1983 yılındaki kadastro tespitinde senetsizden Hazine adına tespit edildikleri ve tespitlerinin 1984 yılında kesinleştiği; Y. E."nun görünen mirasçıları olan oğlu Ö. ile sonradan ölen oğlu Kemal"in mirasçılarının 491 ve 513 sayılı parseller hakkında Hazine aleyhine 1988 yılında 1988/495 es.s. iptal-tescil davasını açtıkları, yargılaması sonunda, “taşınmazların toprak tevzii suretiyle Y. E. ve oğlu K. E.na verildiği ancak kadastro sırasında yanlışlıkla Hazine adına yazıldıkları, taşınmazların ölmeden önce Y.E. ve K. E. tarafından zilyet edildikleri, öldükten sonra da mirasçılarının zilyetliklerinin devam ettiği” gerekçesiyle davanın kabulüne ve taşınmazların Ö. ile K."in mirasçıları adlarına tesciline karar verildiği, derecattan geçerek 21.12.1993"te kesinleştiği ve sicile yansıtıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı D., annesi Z."in de kök muris Y.un kızı olduğu halde erkek kardeşleri Ö.ve K. tarafından ketmedildiğini, bu şekilde Ö.ve K."in 266, 361, 491 ve 513 sayılı parselleri kendilerine malettiklerini, oysa annesi Z."in ve ondan dolayı kendisinin de taşınmazlarda miras hakkı bulunduğunu ileri sürerek, Ö. ve ölen K."in mirasçıları aleyhine eldeki davayı açmıştır.
Bunun yanında, davacı D.nün eldeki dava ile aynı tarihte davalılar aleyhine veraset ilamının iptali için 2005/370 es.s.(bozma sonrası 2008/118 es. no"sunu almış) davayı da açtığı, yargılaması sonunda veraset ilamının iptaline ve M. Y.un mirasçılarının oğulları Ö. ve K.(mirasçıları) ve de ölü kızı Z."ten olma torunu 1953 doğumlu Döndü(davacı) olduğunun tespitine karar verildiği dosyaya ibraz edilen karar suretinden görülmektedir.
Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle tüm taşınmazlar önünden davanın redine karar verilmiştir.
Gerçekten de, miras bırakanın kadastro tespitinden sonra öldüğü ve tereke üzerinde mirasçıların (T.M.K: 599.md.) gereğince ölüm tarihinde hak sahibi oldukları, davaya konu taşınmazlardan 266 ve 361 sayılı parsellerin kadastro tespitlerinin doğrudan Ö. E.ile K. E. adlarına yapıldığı ve tepitlerinin kesinleşmesinden itibaren dava tarihinde kadar da 3402 Sayılı Kadastro Yasası"nın 12/3 maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği saptandığına göre, anılan parseller hakkındaki davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacının öteki temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Davaya konu taşınmazlardan 491 ve 513 sayılı parsellerle ilgili temyiz itirazına gelince; muris Y."un ölüm tarihi itibariyle bu parsellerin TMK."nun 701 ila 703. maddelerinde düzenlenen elbirliği mülkiyetine tabi oldukları, dolayısıyla anılan parseller hakkındaki 1988/495 es.s. davanın tereke adına açıldığı, ancak yargılaması sonunda ketmi verese nedeniyle davacı D."nün görünmediği veraset ilamı esas alınarak sicil kaydının oluşturulduğu, gerçekte davacı D."nün de annesi Z."ten ötürü terekede hak sahibi bulunduğu muris Y."un terekesi adına hak düşürücü süre içerisinde açılan söz konusu dava ile D."nün miras hakkının da korunduğu ve muris Y."un mirasçıları adına oluşan sicilin D. açısından yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu, bu durumda, D."nün herhangi bir süreye bağlı olmaksızın ketmedilen hakkını ileri sürebileceği kuşkusuzdur. Öte yandan, bazı mirasçıların aynı nedene dayanarak açtıkları ve retle sonuçlanan davada, davacı taraf olmadığından kendisini bağlamayacağı gibi aleyhinde hukuki sonuç doğurmayacağı da tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, 2008/118 es. s. davada alınan hasımlı veraset ilamının kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, kesinleşmiş ise, çekişmeli 491 ve 513 sayılı parsellerde davacı D."nün muris Y."tan gelen hakları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile anılan parseller yönünden de davanın reddedilmesi isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.12.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Sayın çoğunluğun 266 ve 361 parsellere ilişkin davacının temyiz itirazının reddine ilişkin kararına aynen katılıyorum.
Ne varki, 491 ve 513 parseller bakımından hükmün bozulmasına ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Şöyle ki, dava konusu 491 parsel 20.07.1983 tarihinde 513 parsel ise 21.7.1983 tarihinde düzenlenen tapulama tutunakları ile devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan gereksiz yerlerden olması sebebi ile Hazine adına tespitleri yapılmış tutanaklar 12.3.1984 tarihinde itirazsız olarak kesinleşmiştir.Davacı D. U."ın kardeşi Ö. E. ve ölü kardeşi K.E. mirasçıları A.E.ve mirasçıları tarafından Hazine aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davası sonucunda İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.07.1992 tarih 1988/495 Esas ve 1992/359 Karar sayılı ilamı ile davaya konu 491 ve 513 parsel Hazine tapu kayıtlarının iptali ile mirasen intikal ve kazanmayı sağlayan zilyetlik sebebi ile Y.E. ve K. E. veraset ilamındaki hisseler nispetinde mirasçıları adına tescile karar verilmiş, karar Yargıtay onamasından geçerek 21.12.1993 tarihinde kesinleşmiştir.
Davacı D., davaya konu 491 ve 513 parsellerin tarafların ortak miras bırakanı ve dedesi Y. E."ndan taraflara intikal ettiğini, kendisinin de annesi Z."ten dolayı Y."un mirasçısı olduğu halde, iptal tescil kararına esas teşkil eden mirasçılık belgesinde kendisinin mirasçı olarak görünmemesi sebebi ile taşınmazlardan kendisine pay verilmediğini, bu şekilde miras hakkından mahrum bırakıldığını ileri sürerek, iptal tescil isteğinde bulunmuştur.
Mahkemece, davacı tarafından tespit öncesi hukuki sebebe dayanıldığı, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçirildiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde tutanaklarda belirtilen hakları, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu süre, hak düşürücü süre olup, re"sen gözönüne alınır. Tarafların, ortak murisi Y. E. 1960 yılında vefat etmiştir. Davacı, mirasçılık sıfatını bu tarih itibariyle kazanmıştır. Davacının, dayandığı hukuki sebep tespit öncesi hukuki sebeptir. Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde öngörülen hak düşürücü süreye tabidir. Bu nedenle, mahkemenin hak düşürücü süre yönünden davanın reddine ilişkin kararı doğrudur.
Kaldı ki, dosya içerisinde bulunan K. E. mirasçıları G. O.ve Y. E. tarafından davalılar aleyhine ve aynı taşınmazlar için açılan ketmi verese hukuki sebebine dayanan tapu iptali ve tescil davası, İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/2 Esas ve 2006/294 Karar sayılı ilamı ile 10 yıllık hak düşürücü süreden reddedilmiş olup, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 2007/1362 Esas ve 2007/1777 Karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.
Bundan ayrı, 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde davacının, dava açmasını engelleyecek herhangi bir durumda yoktur.
Davaya konu 491 ve 513 parseller bakımından verilen ret kararı da bu nedenlerle doğru olduğundan, sayın çoğunluğun bozma gerekçelerine katılmıyorum, usule ve yasaya uygun mahkeme kararının ONANMASI gerektiğini düşünüyorum, saygılarımla.