Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava konusu 68 parsel sayılı taşınmazda 17 nolu (1/12) arsa paylı dubleks evi kendisinin satın aldığını, Almanya"da bulunduğundan istediğinde iade edilmek üzere davalı annesi adına tapuda sicil kaydı oluştuğunu, taşınmazın iade edilmediğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil talebinde bulunmuştur.
Davalı, taraf muvazaasının davacı tarafça kanıtlanması gerekeceğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yazılı delil başlanğıcı CD kayıtlarının tanık beyanları ile desteklendiğini belirterek, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, inançlı işleme dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı taşınmazın satın alma bedelini kendisinin ödediğini, ancak sonradan kendisine devredilmesi koşuluyla annesi olan davalı adına sicil kaydının oluşturulduğunu, oysa davalının buna yanaşmadığını ileri sürerek, eldeki davayı açmış ve muhakemece davacı ile davalı arasında yapılan telefon görüşmelerine ilişkin davacının kanunsuz şekilde elde ettiği ses kaydını yazılı delil başlangıcı olarak benimsemek suretiyle davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, dava dilekçesinin içeriği ve ididanın ileri sürülüş biçimine göre taraflar arasındaki çekişmenin inançlı işlem hukuksal nedeninden kaynaklandığı ve buna dayalı iddialarında 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İ.B.K. uyarınca yazılı bir belge ile kanıtlanması gerekeceği tartışmasızdır. Şayet, T.M.K."nun 6.maddesi hükmü uyarınca ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise ancak bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Yok eğer böylesi bir yazılı delil başlangıcı sayılacak bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu şüphesizdir.
Bu ilkeler ışığında, somut olaya bakıldığından, ispat yükü kendisinde olan davacının iddiasını ispat edecek yazılı bir delilinin bulunmadığı sabittir.
Oysa, mahkemece kanunsuz olarak elde edilen dinleme kasetleri yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilmek suretiyle neticeye gidilmiştir.
Bilindiği üzere; dinleme neticesi elde edilen veriler 6100 sayılı HMK."nın 199.maddesi gereğince belge olarak kabul edilebilir ise de, aynı yasanın 189/2.maddesi ve Anayasanın 38/6.maddesi hükmü uyarınca kanunsuz olarak elde edilen (somut olayda olduğu gibi) ses kayıtlarının ididanın sübutu bakımından belge ve delil olarak kabul edilmesi olanaksızdır.
Ne varki, davacı dava dilekçesinde diğer delillerinin yanında yemin deliline de dayanmıştır.
O halde, davacıya yemin delilinin varlığı hatırlatılmalı ve bunun sonucu olaşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken yasal olmayan gerekçelerle yazılı şekilde karar kurulması doğru değildir.
Davalının, temyiz itirazları belirtilen sebebe hasren yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.