Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, davalının kayden malik olduğu çekişmeli 3524 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak önceden verilen karar Dairece; “…..14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin hazine yönünden dolduğu gözetilerek davanın reddine karar verilmesi ” gereğine değinilerek bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine, harç alınmasına yer olmadığına,davacı lehine avukatlık ücreti taktirine yer olmadığına, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davalı yararına 1100.00 TL avukatlık ücretine karar verilmiştir.
Karar, davacı hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Mahkemece; hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca işlem yapılarak 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükmü gereğince hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmiş olması karar tarihi itibariyle doğru ise de anılan Yasanın Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih, 2009/31 Esas, 2011/77 Esas sayılı kararı ile iptal edildiği ve 23.7.2011 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmünün yürürlüğe girdiği anlaşılmaktadır.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve usuli kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse de, 10.3.1969 tarih ve 1/3 sayılı İ.B.K."nın gerekçesinde de belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesinin anılan kararı karşısında mahkemece işin esası ile ilgili olarak 28.11.1997 tarih 5/3 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı doğrultusunda inceleme yapılması zorunlu hale gelmiştir.
Diğer taraftan işin esası bakımından kabul kararı verilmesi halinde 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve eldeki davalara da uygulanması gereken 3402 Sayılı Yasanın 36.maddesi ve bazı ilave düzenlemeler getiren 6099 Sayılı Yasa hükümlerinin de gözetilmesi gerekeceği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.
Davacının, temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 05.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.