Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan babası Ş."ın tapulu taşınmazdaki 3/4 payını 3.8.1976 tarihinde satış suretiyle davalı gelinine temlik ettiğini, bu işlemin diğer mirasçılar aleyhine ve muvazaalı olduğunu, bilahare miras bırakanın 27.9.1984 tarihinde hazırlattığı harici belgeyle; davalının anılan taşınmazın 367,5 m²"lik kısmını 1978 yılında kendisine sattığı ve o tarihten beri bu kısım üzerine ev yaparak kullandığının belirtildiğini, taşınmazın tamamının kadastro ile 227 ada 21 sayılı parsel olarak tespit gördüğünü ve 3/4 payının davalı adına 22.3.2000 tarihinde tescil edildiğini ileri sürerek, muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis, ayrıca taşınmaz üzerine yaptırmış olduğu meskenin adına tescilini istemiştir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, çekişmeli taşınmazı kadastro öncesi miras bırakandan bedelini ödemek suretiyle satın aldığını, zaman aşımı ve hak düşürücü süreler içinde dava açılmadığını, taşınmazdaki evi de eşinin yaptığını ve oturması için davacıya verdiğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muris muvazaası sabit görülerek 3/4 pay bakımından tapu iptali ve tüm mirasçılar adına verasetle iştirak halinde tescile, taşınmaz üzerindeki mesken bakımından ise tescil isteminin reddine karar verilmiştir.
Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis, ayrıca muhdesatın tescili isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, kısa kararda, açılan davanın muris muvazaası nedeniyle dava konusu taşınmazın ¾ nün davalı adına yapılan satışının iptali yönünden kabulüne, taşınmaz üzerindeki davacı tarafından yaptırılan meskenin davacı adına tapuya tesciline ilişkin talep yönünden reddine; gerekçeli kararda ayrıca, 227 ada 21 parsel sayılı taşınmaz maliklerinden E. A.’a ait olan ¾ payına ilişkin tapu kaydının iptali ile muris Ş. A. mirasçıları adlarına verasette iştirak halinde tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı HUMY"nın 388, 6100 sayılı HMK"nın 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 1086 sayılı HUMY"nın 389., yine 6100 sayılı HMK."nın 298. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne varki, uygulamada 1086 sayılı HUMY"nın 381.maddesinin son fıkrasının 6100 sayılı HMK."nın 294.maddesinin getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda; kısa kararda tapu iptal ve tescil yönünde hüküm kurulmayıp, gerekçeli kararda tapu iptali ve tüm mirasçılar adlarına verasette iştirak halinde tescile karar verilmek suretiyle değinilen ilke ve yasa hükümleri göz ardı edilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere (6100 Sayılı HMK.nun geçici 3. maddesine göre) 1080 Sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.