Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar vekili,1090, 1276, 2403 ve 4274 parsel sayılı taşınmazların miras bırakan tarafından mirastan mal kaçırmak amacıyla tek erkek evladına sağlığında devrettiğini ileri sürerek tapu iptal ve pay oranında tescil,aksi takdirde tenkise karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu taşınmazların vekil edeninin miras bırakanın hac masraflarını karşılaması ve düğününü yapması nedeniyle devredildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, miras bırakanın muvazaasının kanıtlamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Davacılar, dava dilekçesinde , çekişmeli 1090, 1276, 2403 ve 4274 parsel sayılı taşınmazların mirasbırakan tarafından, davalı tek oğluna aslında bağışlanmasına karşın, satış biçiminde temlik edildiğini ileri sürerek iptal ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuşlardır.
Mahkemece, dava reddedilmiştir.
İddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriği itibariyle davada ehliyetsizlik nedenine değil muris muvazaası hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, mirasbırakanın malları üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği, bunun yasal hak ve yetkisi içerisinde bulunduğu yönündeki gerekçenin gerek Borçlar kanununun 18. maddesi hükmü ve gerekse 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnaçları Birleştirme Kararı muhtevası karşısında hukuksal dayanağı yoktur
Hal böyle olunca, yukarıda özetlenen ilkeler doğrultusunda taraf delillerinin eksiksiz toplanması, birlikte değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, olayla ilgisi bulunmayan ehliyetsizlik hukuksal nedeninden söz edilerek davanın reddi doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerinde olup kabulü ile hükmün(6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.