Esas No: 2011/8956
Karar No: 2011/11819
Karar Tarihi: 25.11.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/8956 Esas 2011/11819 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : GÖLBAŞI(ANKARA) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/03/2011
NUMARASI : 2009/804-2011/220
Taraflar arasında birleştirilerek görülen davalarda:
Davacılar, miras bırakanları İ.Y.’ın 6645 parseldeki payı 6 parselin tamamını mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla oğlu D.’a satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini D.’ın da muvazaayı gizlemek amacıyla aramalik kullanmak suretiyle davalı bacanağına devrettiğini, ayrıca 6645 parselin 1/2 payın bedeli muris tarafından ödendiği halde oğlu M. adına tescil ettirildiğini ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptali ve tescil ile tenkis isteklerinde bulunmuşlardır.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, tapu iptali ve tescil isteği sübut bulmadığı tenkis isteği yönünden koşulların oluşmadığı gerekçesiyle davaların reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar ve davalılar vekillerince süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.11.2011 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ....ile diğer temyiz edenler vekili Avukat ....geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, tescil ile tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davaların reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan İ.’in 6645 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını 11.7.1990 tarihli akitle, 622 ada 6 parselin tamamını da 03.4.1995 tarihli akitle davalı oğlu D.’a satış suretiyle temlik ettiği taşınmazların birkaç el değiştirdikten sonra davalı D.’ın bacanağı olan davalı K.’e 28.6.2005 ve 29.6.2005 tarihlerinde devredildiği, Ayrıca birleşen davaya konu 6645 parseldeki ½ payın bir kısım davalıların miras bırakanı olan kök muris İsmail’in oğlu M.adına kayıtlı olduğu görülmektedir.
Davacıların, muris tarafından satış suretiyle davalı oğlu D.’a yapılan temliki işlemlerin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı yapıldığını kayıt maliki K.’in durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olduğunu, miras bırakanın oğlu M.adına kayıtlı payın bedelinin muris tarafından ödendiğini ileri sürerek eldeki davaları açtıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince; mahkemece yukarıda belirtilen ilkeleri kapsar biçimde bir inceleme ve araştırma yapıldığını söyleme imkânı bulunmamaktadır.
O halde, davalı K.adına kayıtlı taşınmazlar yönünden, anılan ilkeler çerçevesinde tarafların bildirdiği delillerin eksiksiz toplanması, tanıkların dinlenilmesi, murisin taşınmaz satmaya ihtiyacı olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının ilgili kurumlardan tetkiki, mahallinde keşif yapılarak taşınmazların satış tarihlerindeki değerlerinin tespiti, satışa ilişkin bedel ödemesi yapılmış ise ilgili evrakların temini, murisin tüm mal varlığının araştırılması ve tapu iptali, tescil isteği yönünden bir değerlendirme yapılması, ayrıca son kayıt maliki K. yönünden de TMK"nın 1023. maddesinin kuruculuğundan yararlanacak konumda olup olmadığının irdelenmesi, diğer taraftan bir kısım davalıların miras bırakanı M.’a yapıldığı iddia edilen kazanım yönünden ise muris tarafından yapılan temlik işlemin gizli bağış niteliğinde olduğu ve böylesi isteklerde 01.4.1974 tarih ½ sayılı İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı gözetilerek terditli olan tenkis isteği yönünden bir değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve olayda uygulama yeri olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK."nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraf vekillerinden davacılar vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının diğer temyiz edenlerden alınmasına, 25.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.