Taraflar arasında görülen davada:
Davacı, kayden paydaşı olduğu 9 parsel sayılı taşınmazdan satın aldığı bağımsız bölümün davalı M. tarafından haklı bir neden olmaksızın kullanıldığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece “… davacının kullanımında yer bulunmadığı, payına vaki elatmanın önlenmesine karar verilmesi” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, dahili davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.11.2011 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı S. U. vekili Avukat ..... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden davalı A. Y. vekili Avukat ile temyiz edilen davacı vekili Avukat gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve çekişmenin giderilmesi isteğine ilişkindir.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen ilk karar Dairece; “davacının zeminde paydaş bulunduğu, yapının taşınmazın bütünleyici parçası haline geldiği, tüm paydaşları bağlayan bir taksim olgusunun gerçekleşmediği, davacının ve dava dışı bir kısım paydaşlarında tasarruf edebileceği bir yer bulunmadığı gözetilerek, paya vaki elatmanın önlenmesi isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece hükmüne uyulan bozma kararında, gösterildiği şekilde işlem yapılarak davanın kabulüne ilişkin verilen ikinci karar davalı A. tarafından temyiz edilmiş ve Dairece temyiz itirazı yerinde görülmeyerek bu davalı yönünden onanmasına karar verilmiştir.
Bu kez, dâhili davalı gerek dâhili dava dilekçesinin, gerekse gerekçeli kararın yanlış adrese tebliğ edildiğini kendisine usulüne uygun olarak yapılan tebligat bulunmadığını ileri sürerek kararı temyiz ettiği görülmüştür.
Gerçekten de, Dairenin bozma ilamından sonra davalılardan M.dava konusu taşınmazdaki payını satması nedeniyle 1086 sayılı HUMK.’nun 186. maddesi uyarınca yeni malik S. B. dâhili davalı olarak davaya dâhil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmeleri ile mümkündür.
Tarafların davada yer almaları, dava ile ilgili işlemleri öğrenmeleri ve kendilerine tanınan hakları kullanmaları usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir.
Taraflara tebligat yapılması 6100 sayılı HMK 27. (1086 sayılı HUMK.’nun 73.) maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan yargılama ilkelerinden Hukuki Dinlenme Hakkı, Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil savunma hakkının en önemli unsurudur. Mahkeme, tarafların iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi kural olarak mümkün değildir.
Öncelikle yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi asıldır.
Somut olayda, dâhili davalı S.’e çıkarılan tebligatlardaki adresin resmi satış akitinde satıcı olan eski malik M.’e ait adres olduğu, akit tablosunda alıcı olan dâhili davalının adresi açık bir şekilde yazılı olduğu halde, yanlış adreste yapılan tebligatların usulsüz olduğu anlaşılmaktadır.
O halde dâhili davalının savunma hakkının kısıtlanması suretiyle yargılamanın yapılması ve yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Dâhili davalı vekilinin, temyiz itirazları bu gerekçelerle yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 25.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.