Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/8589 Esas 2011/11804 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/8589
Karar No: 2011/11804
Karar Tarihi: 25.11.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/8589 Esas 2011/11804 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/8589 E.  ,  2011/11804 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İSTANBUL 17. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 24/11/2010
    NUMARASI : 2007/33-2010/453

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, miras bırakan S. G."ün 16044 parsel sayılı 2 dükkan ve 3 daireli apartman vasfındaki taşınmazını paylı olarak dava dışı M. ve R.ye mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve davalılar M. ve B."ya devredilmek üzere muvazaalı olarak temlik ettiğini, M.ve R."nin de paylarını muvazaalı biçimde murisin çocukları olan davalılar M. ve B."ya devrettiklerini ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğiyle açtığı davaya, yargılamanın devamı sırasında taşınmazın el değiştirmesi nedeniyle HUMK"nun 186.maddesi uyarınca yeni malik M."e karşı tapu iptal ve tescil davası olarak devam ettiğini bildirmiştir.
    Davalılar ve dahili davalı, iddiaların doğru olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, miras bırakanın, mirasçıdan mal kaçırma amacının bulunduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili ve dahili davalı M. vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.11.2011 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ...., diğer temyiz eden dahili davalı M. B. vekili Avukat ... ...ile temyiz edilen davalılar M. G. vd. vekili Avukat .... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
    Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden;miras bırakan 1913 doğumlu S. G."ün 18.7.2003 tarihinde öldüğü;mirasçıları olarak davacı oğlu A., davalılar oğlu M. ve kızı B. ile dava dışı kızı H."nin kaldığı; miras bırakanın, 26.2.1998 tarihli akitle çekişme konusu 16044 parsel sayılı 2 dükkan ve 3 daireli apartman vasfındaki taşınmazını paylı olarak dava dışı M. ve R.ye satış yoluyla temlik ettiği, M. ve R.nin paylarının 26.2.1999 tarihli akitle murisin çocukları davalılar M. ve B."ya, davanın açılmasından sonra da davalılar M. ve B."nın paylarının 26.7.2007 tarihli akitle dahili davalı M." e satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.
    Davacı, yukarıda değinildiği şekilde miras bırakanın yaptığı temlikin, mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve davalılar M. ve B."ya devredilmek üzere muvazaalı olarak gerçekleştirildiğini; yargılama aşamasında taşınmazı edinen dahili davalı M.in de iyiniyetli olmadığını ileri sürerek, davalılar M. ve B. aleyhine miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğiyle açtığı davaya, yargılamanın devamı sırasında taşınmazın el değiştirmesi nedeniyle HUMK"nun 186. maddesi uyarınca (6100 sayılı HMK"nın 125.md.) yeni malik M."e karşı tapu iptal ve tescil davası olarak devam ettiğini bildirmiştir.
    Mahkemece, miras bırakanın, mirasçıdan mal kaçırma amacının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
    Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
    Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
    Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
    Somut olaya gelince; davacıya ve dava dışı mirasçı H."ye miras bırakan tarafından temlik edilen herhangi bir taşınmazın varlığı kayden kanıtlanamadığı gibi, miras bırakan tarafından çekişmeli taşınmaz dava dışı M.ve R."ye kayden temlik edilmişsede sicil kaydı onlar üzerindeyken dahi taşınmazı davalılar M.ve B."nın kullandıkları ve tasarruflarında bulundurdukları, miras bırakanın taşınmazı satmasını gerektirir bir ihtayacının olmadığı, değerler arasında aşırı fark bulunduğu görülmektedir.
    O halde, bu somut olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yaptığından ve denkleştirme amacıyla hareket ettiğinden söz edilemeyeceği gibi, çekişmeli taşınmazın, miras bırakan tarafından mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve davalı çocukları B. ve M."e devredilmek üzere muvazaalı olarak dava dışı M. ve R."ye temlik edildiği kabul edilmelidir.
    Diğer taraftan, yargılama aşamasında taşınmazı davalılar M. ve B."dan satın alan dahili davalı M."in edinmesinde iyiniyetli olduğunun saptanması, bir başka ifadeyle, yukarıda belirtilen olguları bilen veya bilmesi gerekli olan kişi konumunda olmadığının anlaşılması halinde edinmesinin, TMK"nun 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanacağı tartışmasızdır.
    Ne var ki, somut olayda, çekişmeli taşınmazda halen davalılar B. ve M."ün oturmaya devam ettikleri, dosyaya ibraz edilen kira sözleşmelerinin taşınmazda dahili davalı M.n tasarruf ettiğini kanıtlamaya yeterli olmadığı, taşınmazın gerçek satış değeri ile akitte gösterilen değeri arasında aşırı fark bulunduğu, üzerinde 4 katlı bina bulunan taşınmazın yargılama aşamasında el değiştirmesi sırasında eşi emlakçı olan M."in gerekli dikkat ve özeni göstermediği, durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu açıktır.
    Bu durumda, dahili davalı M. yönünden TMK"nun 1023. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmediği, ediniminde iyiniyetli olmadığı gözetildiğinde, TMK"nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan istifadesine yasal açıdan imkan bulunmadığı kuşkusuzdur.
    Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
    Dahili davalı M."in temyiz itirazı yerinde değildir, reddine. Davacının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraflardan davacı vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının diğer temyiz edenden alınmasına, 25.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara