Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/8382 Esas 2011/11678 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/8382
Karar No: 2011/11678
Karar Tarihi: 22.11.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/8382 Esas 2011/11678 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/8382 E.  ,  2011/11678 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 28/12/2010
    NUMARASI : 2008/256-2010/437

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, 120 parsel sayılı taşınmazı üzerinde işlem yapabilmesi için davalılardan yeğeni B."i 4.2.1994 tarihinde vekil tayin ettiğini, maliki olduğu 120 sayılı parseldeki 160/4000 payının rızası ve bilgisi dışında davalı B. tarafından, kendisine vekaleten dava dışı müteahhit M. T."e 28.6.1995 tarihinde, satış bedelinden bakiye kalan 10.000.000.-TL için lehine ipotek tesis edilmek suretiyle satıldığını, M.T.in yapacağı 2. kat 5 ve 6 nolu daireleri teslim edeceğine dair 18.7.1995 tarihli taahhütname düzenlediğini, taşınmazda 6 katlı bina olup, bu dairelerin kendisine ait olduğu zannıyla davalı B. ile görüşüp kira istediğini ve kısmi ödemeler aldığını, ancak 2008 yalı Ağustos ayı başında 5 ve 6 nolu dairelerinde kiracısı olduğunu düşündüğü diğer davalı H. H. ile görüşmesi ve akabinde tapuda, anılan payının M.T."den sonra İ. ."a, ondan V.G.e, ondan da davalı H. H."a satıldığını öğrendiğini; davalı B."in sürekli kendisini kandırdığını, vekalet görevini kötüye kullandığını, davalıların iyi arkadaş olup, tüm temliklerin kötü niyetle yapıldığını, davalıların birlikte ve kötü niyetle hareket ederek kendisini zarara uğrattıklarını ileri sürüp, tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğinde bulunmuştur.
    Davalı H. H., eski maliklerden M. T.in müteahhit olup, kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle hisse maliki olduğunu ve inşaata başladığını, ancak 2.katın kabasını tamamladıktan sonra inşaatı yarım bırakarak hissesini İ.B.a devrettiğini, bilahare hisse maliki kişilerce kaba inşaata devam edildiğini, kendisinin davacının zararı ile illiyet bağının bulunmadığını, tapu kaydına güvenen iyiniyetli 3.kişi olup, iktisabının korunması gerekeceğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
    Davalı B., davacı amcasına ait payı, amcasına vekaleten dava dışı yüklenici M. T."e kat karşılığı devrettiğini, davacı lehine 10.000.000.-TL ipotek tesis edildiğini ve 2 dairenin anahtar teslimi yapılacağına dair M."ten taahhütname alındığını, ancak M."in 2.kata kadar kaba inşaatı yapıp ortadan kaybolduğunu; M."in o tarihte kaba inşaatın dairelerini birden fazla kişiye sattığını ve Vadullah Güler isimli kişiden almış olduğu para ve arabaya karşılık anılan payı V.ın sekreterine kayden devrettiğini öğrendiğini, aynı binadan daire alan davalı H.H.ve diğer kişilerle V."la görüşmeye gittiklerini, V."ın M.t"ten alacağını ödediklerini, kendisinden gizli yapılan anlaşmayla V."ın 160/4000 payı davalı H. H."a temlik ettiğini, bilahare H. H."ın iki adet daireyi satın almak istediğini söyleyerek, kısmi ödemeler yaptığını ve kendisinin de bu paraları davacıya verdiğini, tüm hususlardan davacının haberdar olduğunu, vekalet görevinin kötüye kullanılmasından söz edilemeyeceğini beyan edip, davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.11.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat gelmedi, temyiz edilen davalı H. H. İ. vekili Avukat ... geldi,davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen davalı asil gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
    Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının kayden maliki olduğu çekişme konusu 120 parsel sayılı taşınmazdaki 160/4000 payının, davacının Bakırköy 4. Noterliğinden vermiş olduğu 04.02.1994 tarih ve 11515 sayılı vekaletnameye istinaden vekili davalı Bahattin tarafından 28.06.1995 tarihinde satış suretiyle dava dışı M. T.’e temlik edildiği ve satış bedeli alınmadığı belirtilerek davacı lehine satış bedeli olan 10.000.000.-TL (eski TL) miktarlı ipotek tesis edildiği, bilahare anılan payın M. tarafından 23.11.1995 tarihinde dava dışı İ.B.’a, adı geçen tarafından 12.09.1996 tarihinde dava dışı V. G.’e, V.tarafından da 09.01.1997 tarihinde davalı H.H. İ.’e davacı lehine mevcut ipoteğin bütün hukuki vecaibiyle birlikte satış şeklinde devredildiği anlaşılmaktadır.
    Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
    Öte yandan; vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim, uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
    Somut olaya gelince, davacının vekiline satış yetkisi vermiş olması, taşınmazın el ve işbirliği içerisinde hareket ederek (vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle vekil edeni zararlandırma amacıyla) bir başkasına temlik edilmesinin doğru olduğunun gerekçesi olamaz. Ne varki, temlik alan kişinin iyiniyetli olması durumunda Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi uyarınca edinimi korunur. Oysa mahkemece, bu hususlar üzerinde yeterince durulmamış, davalı Hacı Hasan’ın gösterdiği tanıklar da dinlenilmemiştir.
    Kabule göre de, davada tapu iptal ve tescil isteği yanında terditli olarak tazminat talebinde bulunulmuş olup, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı ve sonradan temlik alanların iyiniyetli oldukları kanısına varıldığı takdirde, davacının bu işlemlerden zarar gördüğü gözetilerek anılan tazminat isteği bakımından değerlendirme yapılması gerekeceği de kuşkusuzdur. Ne varki, anılan bu husus da mahkemece göz ardı edilmiştir.
    Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılması, toplanan ve toplanacak olan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
    Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı HMK.nun geçici 3. maddesine göre) 1080 Sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 22.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara