Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9199 Esas 2011/11647 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/9199
Karar No: 2011/11647
Karar Tarihi: 21.11.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9199 Esas 2011/11647 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/9199 E.  ,  2011/11647 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Alanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
    TARİHİ : 27/03/2009
    NUMARASI : 2002/329-2009/371

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacılar, ortak miras bırakanları K.U.adına kayıtlı olan bahçeli kargir ev vasfındaki 703 ada, 6 parsel sayılı taşınmazın kat mülkiyetine çevrilmesi ve mirasçılara payları oranında intikali yapılmış olan kat irtifakı kurulu 703 ada, 6 parselde yer alan 16 nolu bağımsız bölümün taksimi konusunda aralarında yaptıkları anlaşmaya göre; 6 parselde yer alan “ zemin ve 3 normal kattan oluşan binanın” zemin katındaki (80 m2’lik) dükkânın mülkiyeti ile konutlardan birinin kullanım hakkının adlarına tescilini” kararlaştırdıkları halde hata hile ve tehdit kullanmak suretiyle götürüldükleri noterde yapılan 26.03.2002 tarihli kat irtifakı oluşum çizelgesinde 6 parselde yer alan binanın zemin katındaki dükkanın 50 m2’lik kısmının ayrılmasından elde edilen 3 nolu konut ile normal katlarda yer alan 4, 5, ve 6 nolu konutların davalılar adına, zemin katta oluşturulan 1 ve 2 nolu 11’er m2’lik dükkanların da adlarına tescil edildiğini, bu haliyle dükkanların kullanımının mümkün olmadığını öte yandan miras yoluyla intikal eden 703 ada, 4 parseldeki, halen kendilerinin ikamet ettikleri 16 nolu bağımsız bölümün de davalılar adına tescil edildiğini, miras haklarının hata, hile ve tehdit kullanmak suretiyle zedelendiğini ileri sürerek taksim sözleşmesinin feshine olmadığı takdirde belirledikleri anlaşma biçimine göre iptal ve tescile karar verilmesini, karşı davanın ise reddini istemişlerdir.
    Davalılar, tüm mirasçıların katılımı ile rızai taksim yapıldığını, noter huzurunda kat mülkiyeti listesi hazırlanarak resmi memur önünde de intikal işlemlerinin gerçekleştirildiğini, hata ve hile iddialarının yersiz olduğunu, davanın reddi gerektiğini, zemin kattaki dükkân için geriye dönük 5 yıllık ecrimisil bedelinin belirlenerek yasal faizi ile birlikte tahsilini istemişlerdir.
    Mahkemece; 703 ada, 4 parselde yer alan 15 nolu ve 16 nolu bağımsız bölümler ile 703 ada, 6 parselde yer alan 1, 2, 3, 4, 5 ve 6 nolu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının miras payları oranında iptali ile adlarına tesciline karar verilmiştir.
    Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
    Dava; hata, hile ve ikrah hukuksal nedenine dayalı miras taksim sözleşmesinin iptali, tapu kaydının iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece; ikrah koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; ortak mirasbırakanları K. U.’nun ölümü üzerine tarafların terekenin paylaşımı konusunda ihtilafa düştükleri, anlaşmaya varamamaları üzerine davalılar tarafından ortaklığın satış yoluyla giderilmesi için Sulh Hukuk Mahkemesinde 30.06.2000 tarihli dava açtıkları, yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verildiği, 10.04.2001 tarihli kararın infazı için İcra Müdürlüğüne yaptıkları başvurudan vazgeçtikleri, 03.02.2002 tarihinde de aynı konu nedeniyle aralarında çıkan tartışmada davacılardan A.’e yönelik “ölümle tehdit ve etkili eylem” nedeniyle açılan kamu davası sonucunda, davalılardan M.in 30/04/2002 tarihli ilamla cezalandırıldığı, ceza davası yargılaması devam ederken tarafların 22/03/2002 tarihinde Alanya İkinci Noterliğinde dava konusu 703 ada, 6 parselde, zemin ve 3 normal kattan oluşan binada kat irtifakının kurulmasına ilişkin sözleşme yapıldığı, anılan sözleşmede 6 parsel, zemin katta yer alan 11’ er m2’lik 1 ve 2 nolu bağımsız bölümlerin davacılar adına, zemin katta 50 m2’lik konut vasfındaki 3 nolu ve normal katlardaki 4,5,6, nolu bağımsız bölümlerin davalılar adına tescilinin kararlaştırıldığı ve 26/03/2002 günü Tapu Sicil Müdürlüğünde sözleşmeye uygun intikallerin gerçekleştirildiği, sözleşmeyi takip eden 24/04/2002 tarihinde ise davacı F.U.’nun Alanya Sulh Ceza Mahkemesine oğlu olan davalı M.aleyhine konut dokunulmazlığını ihlal eylemden dolayı suç duyurusunda bulunduğu, açılan şahsi davanın yargılamasının 04/11/2003 tarihine kadar devam ettiği, son celse 04/11/2003 tarihinde şahsi davacının mazeretsiz duruşmada hazır olmaması nedeniyle davanın düşürülmesine karar verildiği, eldeki davanın ise 24/04/2002 tarihinde açıldığı, dava konusu taşınmaz dışında davalılar adına muristen intikal eden 703 ada, 4 parselde yer alan 16 nolu konut vasfındaki bağımsız bölümün davalılardan Mustafa Uğurlu adına, 5 nolu bağımsız bölümün de taraflar adına miras payları oranında intikallerinin 26/03/2002 tarihinde gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
    Davacılar dava dilekçesinde; davalıların baskı, tehdit ve hataya düşürmeleri sonucunda iradelerinin fesada uğratıldığını, aralarındaki sözlü anlaşmada 703 ada, 6 parselde yer alan zemin kattaki 80 m2 ‘lik dükkânın adlarına, normal katlardaki konutların da davalılar adına tescil edilmesi, konutlardan biri hakkında lehlerine kullanım hakkı tanınmasının kararlaştırıldığı halde konutlardan biri üzerinde kullanım hakkı tanınmadığı gibi zemin kattaki 80 m2’lik dükkanın 50 m2’lik kısmının konut vasfı ile ayrılarak diğer 3 normal katta yer alan bağımsız bölümlerle birlikte davalılar adına, zemin katta oluşturulan 11 m2’lik iki dükkanın da adlarına tescili konusunda sözleşme yapıldığı ve devamında da sözlü anlaşmalarına aykırı olarak kurulan bu sözleşemeye dayalı olarak Tapu Sicil Müdürlüğünde devirlerin gerçekleştirildiği, sözlü anlaşmalarının dahi miras haklarını zedelediği halde bu anlaşmaya da uyulmayarak yapılan taksimin kendilerini zarara uğrattığını ileri sürerek hata, hile ve tehdide dayalı miras taksim sözleşmesinin feshi, olmadığı takdirde açıklanan anlaşmaya uygun tapu kayıtlarının iptali ve adlarına tescili istemi ile eldeki dava açılmıştır Davacı A.’in 03/02/2002 tarihinde taşınmaz mülkiyeti hakkında önce ikrah ve müessir fiile maruz kaldığını belirterek davalı M. hakkında şikayette bulunduğu ve Alanya Sulh Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda 28/03/2006 tarihli, 2005/997 Esas, 2006/170 sayılı Karar ile ikrah ve müessir fiilden dolayı mahkum olduğu görülmektedir.
    Bilindiği üzere; bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. Borçlar Kanunun 30.maddelerinde belirtildiği üzere ikrahtan söz edilebilmesi için tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, ikraha maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir. Hemen belirtmek gerekir ki iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine getirilen edim ayni bir istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iptal ve tescil davası), bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir.
    Somut olaya gelince; davacılardan A.’in yukarıda da değinildiği üzere davalı M. hakkında şikâyette bulunduğu bu konudaki yasal hakkını 03.02.2002 tarihinde kullandığı, 26.03.2002 tarihinde de mahkûmiyet kararı verildiği gözetildiğinde temlikin ikraha dayalı olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Kaldı ki resmi şikâyetten sonra merciinden koruma tedbirlerini istemesi de olanaklı idi. Bir taraftan ilgilisini şikâyet edip yasal müeyyideye maruz bıraktıktan sonra giderek taşınmazın mülkiyetini nakletmiş olmasında ikrahın mevcudiyetini kabul etmek hayatın olağan akışına uygun değildir.
    Ne var ki; davada ikrah iddiasının yanında hata ve hile hukuksal nedenine de dayanıldığı halde hata ve hile iddiası yönünden yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
    Hemen belirtilmelidir ki; Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden ( subjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf,isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi B.K.nun 25.ve M.K.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, B.K.nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
    Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
    Diğer taraftan, hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. B.K"nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
    Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
    Kabule göre de; davadaki istek 703 ada, 6 parselde yer alan zemin ve 3 normal kattan oluşan kargir binada kat irtifakı kurulmasına ilişkin sözleşmenin feshi, olmadığı takdirde aralarındaki anlaşma biçimine göre tapu iptal ve tescil istendiği halde 1086 sayılı HUMK’nun 74. maddesi (6100 sayılı HMK’nun 26. maddesi ) hükmü gözardı edilerek istek aşılmak suretiyle dava konusu edilmeyen ve hatta dava dışı kişi adına kayıtlı 703 ada, 4 parselde yer alan 15 nolu bağımsız bölümü de kapsayacak şekilde davanın kabul edilmiş olması doğru değildir.
    Hal böyle olunca; belirlenen olgular, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda toplanan ve toplanacak delillerle birlikte gerekli araştırma ve inceleme yapılarak yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde bir sonuca varılması gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli değildir.
    Tarafların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara