Esas No: 2011/7584
Karar No: 2011/11576
Karar Tarihi: 18.11.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/7584 Esas 2011/11576 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : MUĞLA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/03/2011
NUMARASI : 2008/253-2011/129
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları R.’nin maliki olduğu 244, 322, 323 ve 375 parsel sayılı taşınmazları 09.12.1975 tarihinde davalı oğluna satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, miras bırakanın davacılara da taşınmaz temlik ettiğini, alım gücü bulunduğunu, mal kaçırma amacı bulunmadığını ve muvazalı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalıya temlikinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazalı olduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 18.11.2011 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ... ile temyiz edilen vekili Avukat ..., Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan R.’nin 09.12.1975 tarihinde davalı oğluna 4 parça taşınmazını satış suretiyle temlik ettiği, bu temliklerden sonra yaşamında herhangi bir iyileşme görülmediği, tam tersine yoksun bir duruma düştüğü, ödeme savunmasının kanıtlanamadığı, davacıların 3 kızı ve oğlu olduğu, temliklerin yapıldığı dönemde muris ile davalının birlikte kaldığı gözetildiğinde, temliklerin bedelsiz olmasına karşın satış şeklinde gösterilmek suretiyle tapuda temlikin sağlandığı sonucuna varılmaktadır.
Ne varki, davalı taraf denkleştirme savunmasında bulunmuş, mahkemece de bu savunmaya değer verilmiş ise de, miras bırakan tarafından 1969 ve sonraki yıllarda yapılan temliklere ilişkin belge ve kayıtların tümü getirtilmemiş, bir kıyaslama da yapılmamıştır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Bu durumda, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkelere göre araştırma yapılması ve hasıl olacak sonuca göre anılan ilkeler gözetilerek karar verilmesi gerekirken, eksin inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacıların, temyiz itirazının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 Sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 18.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.