Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanı H."ın mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak dava konusu 357 ada 14 parsel sayılı taşınmazını 2.eşi davalıya satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptal, tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, miras bırakan tarafından davalıya yapılan temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davacının miras payı oranında tapunun iptal ve tesciline karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 357 ada 14 parsel sayılı bahçeli kargir ev vasıflı taşınmazın tamamının miras bırakan H. Ş.adına kayıtlı iken 16.9.1992 tarihli akitle intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini davalı eşi H. Ş."e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, miras bırakan tarafından yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmış, davalı iddiaya karşı, denkleştirme savunmasında bulunarak kadastro sırasında miras bırakanın bir kısım taşınmazlarını davacı ve onun oğlu adına tespitini sağladığını, böylece paylaştırma amacını taşıdığını belirtmiştir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamıyacağıda kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirascılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve begeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirascıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Somut olaya gelince; mahkemece yukarıdaki ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılmış değildir. Gerçekten, savunmanın kanıtlanması durumunda olayda miras bırakanının mal kaçırma amacı taşımadığı sonucuna varılmalıdır.
Öyle ise, davalı H."nin davacı Ö.ile oğlu M.aleyhine açtığı Domaniç Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/13 E. sayılı davada verilecek kararın, o davada çekişme konusu edilen taşınmazların miras bırakan tarafından davacı Ö. adına tespitini sağlayıp sağlamadığı konusundaki saptaması eldeki davada paylaştırma iradesinin varlığına doğrudan doğruya etkili olacaktır. Olayda, sağlıklı bir sonuca ulaşabilmesi 2010/13 E. sayılı davada verilecek karar ve mahkemece oluşturulacak gerekçe ile yakından ilgilidir.
Hal böyle olunca, Domaniç Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/13 E. sayılı davasının beklenerek ondan sonra, denkleştirme savunması üzerinde durulması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik tahkikatla yetinilerek karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının, bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollamasıyla) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.