Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/7198 Esas 2011/11250 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/7198
Karar No: 2011/11250
Karar Tarihi: 02.11.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/7198 Esas 2011/11250 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/7198 E.  ,  2011/11250 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ANTALYA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 25/06/2008
    NUMARASI : 2005/514-2008/204

    Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
    Davacı, ıslah ettiği dava dilekçesinde, 787 ada 84 parselin paydaşı iken davalı A. T. tarafından iradesi fesada uğratılarak teminat amaçlı verdiğini sandığı vekaletnamenin satış yetkilerini içerir şekilde düzenlenmesi sonucu Atilla tarafından vekaleten diğer davalı C. T."e satıldığını, notere gittiğinde 67 yaşında olup sağlık raporu istenmediğini, kendisine vekalet içeriği okunmadığını, satıştan dolayı bir ödeme yapılmadığını, davalı C."in taşınmazı hiç zilyet etmediğini, ilk davanın açıldığını öğrenen davalı C.in taşınmazı A."nın iş ilişkisi içinde bulunduğu İ.ın eşi H. B."na muvazaalı olarak sattığını ileri sürüp, tapu kaydının iptali ile adına tescilini, olmazsa taşınmazın değerinin tahsilini istemiştir.
    Davalılar C.ve H., davanın reddini savunmuşlar, davalı A., her iki satışın da muvazaalı olduğunu, her iki işlemde de bedel ödenmediğini bildirmiştir.
    Mahkemece, asıl davada davacının ıslah dilekçesi gözetilerek davalı A. yönünden tazminat davasının kabulüne, diğer davalılar yönünden davanın reddine, birleşen dosyada tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Davacı, 787 ada 84 parselin paydaşı iken davalı A."nın borcundan dolayı teminat gösterilmesi amacıyla A."ya geniş yetkili vekalet verdiğini, A."nın davacıya ait bu payı diğer davalı C.e, onun da davalı H."ya satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek, iptal ve tescil olmadığı takdirde tazminat isteğinde bulunmuştur.
    Mahkemece, davacının ıslah dilekçesi gözetilerek 233.000.-TL"nin davalı A.dan tahsiline, tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmiş, karar yalnız davacı tarafından temyiz edilmiştir.
    İddianın yukarıda özetlenen içeriği ve ileri sürülüş biçimi itibariyle davada öncelikle vekalet görevinin kötüye kullanıldığı ve sonraki el değiştirmeler sonucu temellük eden kişilerin (diğer davalıların) iyiniyetli olmadıkları iddiasına dayanıldığı açıktır.
    Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
    Somut olayda, dava konusu taşınmazın satış yetkisini içeren vekaletname, 25.10.2004 tarihinde düzenlenmiş, bu tarih itibariyle 215.000.-TL değerindeki taşınmaz davalı vekil A. tarafından ertesi gün 26.10.2004 tarihinde davalı C."e 50.000.-TL bedel göstererek devredilmiştir.
    Vekaletnamede satış yetkisinin bulunması yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde vekilin özen borcunu gözardı etmesinin ve müvekkilini zararlandırmasının nedeni olamaz. Diğer taraftan, çok düşük bir bedelle yapılan temlikte vekille devralan kişinin asıl kayıt malikini zararlandırma konusunda el ve işbirliği içerisinde olduklarının göstergesidir. Kaldı ki, davalı A., açıkça, kendisine verilen vekaletnameden yararlanarak, adeta bunu fırsat sayarak, bedelsiz olarak taşınmazı davalı C.e devrettiğini, herhangi bir bedel almadığını ve davacıya da bir bedel ödenmediğini bildirmiştir. Bu durumda vekalet görevinin kötüye kullanılmak suretiyle taşınmazın C.e aktarıldığı duraksanmayacak biçimde sabittir.
    Öte yandan, gerek tarafların beyanları gerekse tanık anlatımları ile dosya içeriğinden davalı A. ve C."e yöneltilen asıl davanın açıldığı gün çekişmeli taşınmazın davalı C.in vekili olan dava dışı İ."ın eşi H."ya temlik edildiği ve bunun üzerine H.aleyhine açılan davanın eldeki dava ile birleştirildiği anlaşılmakta olup, A. ile İ. arasında alacak-borç ilişkisi olduğu ifade edilmektedir.
    Belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde davalı Hülya"nın da durumu bilen ya da bilmesi gereken konumda olduğu, bu nedenle Türk Medeni Kanununun 2.maddesi anlamında iyiniyetli sayılamayacağı, keza, Türk Medeni Kanununun 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı kabul edilmelidir.
    Hal böyle olunca, davada öncelikli istek olan iptal ve tescile karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle davalı H."nın kötüniyetli sayılamayacağı gerekçesi ile tazminata hükmedilmesi doğru değildir.
    Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara