Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9187 Esas 2011/11222 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/9187
Karar No: 2011/11222
Karar Tarihi: 02.11.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9187 Esas 2011/11222 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacılar, Hazinenin açtığı dava sonucunda miras bırakanları adına kayıtlı taşınmazın tapusunun iptal edildiğini ileri sürerek, tazminat isteğinde bulunmuşlardır. Davalı Hazine, davanın reddini savunmuştur. Mahkeme, davanın 10 yıllık hak düşürücü süreden sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Ancak, davacının malik olduğu taşınmazın tapusu iptal edildiği için, zapta karşı tekeffül hükümleri çerçevesinde isteğinin tazminat olacağı tartışmasızdır. Zapt vaki olduğu ve tekellüf hükümlerinin uygulanması gerektiği hallerde Borçlar Kanununun 125. maddesi gereğince zamanaşımının 10 yıl süreli olduğu kabul edilir. Taşınmaz maliki yönünden zapt, mahkeme kararının kesinleştiği tarih olan 14.09.2009 tarihinde gerçekleştiğine göre, eldeki davanın açıldığı tarih gözetildiğinde davanın yasal süre içinde açıldığı anlaşılmaktadır. Mahkeme, taşınmazın değerinin belirlenirken çeşitli objektif ölçütlerin dikkate alınarak bilirkişi kurulu tarafından belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. İnançları Birleştirme Kararı içeriği ve sonucunun da gözetilmesi gerekmektedir. Kanun maddeleri: Borçlar Kanunu 61, 66, 125.
1. Hukuk Dairesi         2011/9187 E.  ,  2011/11222 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : KARATAŞ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 10/11/2009
    NUMARASI : 2009/226-2009/262


    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacılar, Hazinenin açtığı dava sonucunda miras bırakanları adına kayıtlı 3707 sayılı parselin Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğundan bahisle tapusunun iptal edildiğini ileri sürerek, tazminat isteğinde bulunmuşlardır.
    Davalı Hazine, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davanın 10 yıllık hak düşürücü süreden sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
    Mahkemece, 10 yıllık hak düşürücü süreden sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Hemen belirtilmelidir ki, şey elinden alınan kimse verdiği şeyi istemeyip müspet zararının tazminini isteyebileceği gibi akdi feshedip zapta ilişkin yasal düzenlemelerden yararlanarak verdiği şeyin geri alınmasını isteme hakkına da haizdir.
    Eldeki davada, davacının malik olduğu taşınmazın tapusu (sicil kaldı) dereceattan geçerek kesinleşen mahkeme kararıyla iptal edildiğine göre, zapta karşı tekeffül hükümleri çerçevesinde isteğinin tazminat olacağı tartışmasızdır. Şu da ifade edilmelidir ki, böylesi bir durumda Borçlar Kanununun 61 ve devamı hükümlerinde öngörülen sebepsiz zenginleşme kurallarının, özellikle aynı Yasa"nın 66. maddesinde yer alan zamanaşımının somut olayda uygulama yeri bulunmadığından; zapt vaki olduğu ve tekellüf hükümlerinin uygulanması gerektiği hallerde hangi zamanaşımının uygulanacağı, başlangıcı ve süresinin ne olacağı yönleri üzerinde durulmasında fayda görülmektedir.
    Bilindiği üzere zapt, çok kez önceden bilinmesi ve kestirilmesi mümkün olmayan bir haldir. Bu itibarla zamanaşımı zaptın vaki olduğu tarihte başlar. Taşınmazın zaptına ilişkin bulunan mahkeme kararının kesinleştiği tarih zamanaşımının başlangıcı olur. Diğer taraftan zapttan doğan davaların kaç yıllık zamanaşımına tabi olacağı hakkında kanunda bir hüküm yoktur. Öyleyse Borçlar Kanunu"nun 125. maddesi gereğince genel hükümlere bağlı kalınarak zamanaşımının 10 yıl süreli olduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim, 9.10.1946 günlü ve 6/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında “Ayrıca dava sebebine bakılarak, olaya uyan zamanaşımı veya hak düşüren süre hükümlerinin uygulanması gerekir; Bu arada yerine göre, Borçlar Kanununun 125. maddesinde yazılı 10 yıllık zamanaşımı uygulanabilir” biçimindeki benimseme şekli bu konuda istikrar kazanmış içtihatları teyit eder niteliktedir (B.13HD.13.12.1988T.4424E, 6089K,Y1. H.D.1.11.1976 tarih 10332E.10527K).
    Somut olayda, taşınmaz maliki yönünden zapt, Karataş Asliye Hukuk Mahkemesinin dereceattan geçerek 14.09.2009 tarihinde kesinleşen 1990/309 Esas, 1997/255 sayılı kararı ile gerçekleştiğine göre, eldeki davanın açıldığı tarih gözetildiğinde davanın yasal süre içinde açıldığı anlaşılmaktadır.
    O halde, işin esasına girilmesi ve davanın konusu olan taşınmazın değeri belirlenirken; cins ve nev"i, yüzölçümü, değeri etkileyebilecek tüm nitelik ve unsurlar, varsa vergi beyanı, resmi kurumlarca yapılmış değer takdirleri, arazilerde taşınmaz malın mevki ve koşullarına göre olduğu gibi kullanılması durumunda getirebileceği net gelir; arsa ise emsal satışlara göre olması gereken satış değeri, taşınmazda yapı var ise, resmi birim fiatları, maliyet hesapları ve yıpranma payı ile bedelin saptanmasında etkili olacak diğer objektif ölçülerin gözönüne alınmasında zorunluluk vardır.
    Bunun sonucu olarak, arsa niteliğindeki taşınmazın emsalinin üstün ve eksik yönleri belirlenip karşılaştırma yapılarak zeminine; resmi birim fiatları esas alınıp yıpranma payının düşülerek üzerindeki muhdesat durumuna göre karşılık saptanması; taşınmazın tarım arazisi olması halinde net gelir üzerinden bilimsel yollarla değerinin belirlenmesi; her iki halde de yıpranma payının düşülmesi, emsalin zorunluluk olmadıkça yakın ve benzer bölge ve yüzölçümlü olması, bu konuda taraflara emsal gösterme olanağının tanınması; bu yönden mahkemece de re"sen araştırma yapılması, bilirkişi kurullarının açıklanan hususları irdelemeye, saptamaya ve değerlendirmeye yetkin, sıfat ve yeteneğe sahip uzman bilirkişilerden oluşturulması icap eder.
    Esasları yukarıda gösterilen tespitler yapılırken, çekişmeli taşınmazın niteliğinin, diğer deyişle arsa veya arazi olduğunun 17.4.1998 tarih 1996/3 esas ve 1998/1 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı içeriği ve sonucu ile birlikte gözetilmesi gerekeceği de kuşkusuzdur.
    Öte yandan, bu tür bir davanın, davacının taşınmazı yitirdiğinin kesinleştiği tarihten (iptal ve tescil davasının sonucunun kesinleştiği) sonra açılabileceği; taşınmaz üzerinde bir bina var ise, kişinin yapılanmada iyiniyetli sayılıp sayılamayacağının tespiti bakımından bu binanın ne zaman ve hangi aşamada yapıldığı da gözden uzak tutulmamalıdır.
    Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde işin esasının incelenmesi sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
    Davacıların, temyiz itirazı açılanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara